7 Ağustos 2011

DEVLETİMİN SAYIN BAŞINA SORULAR;

Yüz binlerce masum insanın katili biri ile tokalaşmak nasıl bir duygu acaba hep merak ederim.

Devletimin Sayın Başı, Sayın Cumhurbaşkanı; Konumunuz gereği siz siyaset ve partiler üstüsünüz.  Devletin tüm istihbarat birimleri öncelik ve ivedilikle size bilgi verirler. Siz aynı zamanda Milli Güvenlik Kurulu Başkanısınız. Asker ve sivil kesimden, yani TSK ve Hükümetten en sağlıklı bilgileri alırsınız.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti içinde ve Dış Temsilcilik bulundurduğumuz tüm ülkelerdeki devlet görevlileri önce size bilgi aktarırlar. Yani sizin
“Ben bilmiyordum-Duymadım-Haberim Yoktu” deme lüksünüz yoktur.
Vatandaş olarak, bilmediğimiz veya merak ettiğimiz konularda sizden yardım istiyoruz. Lütfen bizi bilgilendirebilir misiniz?..

*Siz Türkiye’nin 11. Cumhurbaşkanısınız.  1.Cumhurbaşkanımız Atatürk’ün kurduğu devletimizin “Üniter yapısını” ve “Bölünmez Bütünlüğünü” sizden önceki 10 Cumhurbaşkanı da korudular. Siz; 12. Cumhurbaşkanı’na  kuruluş değerlerimizi muhafaza eden bir devlet teslim edebilecek misiniz?

*Her yere,  “Ne Mutlu Türküm Diyene” diye yazmak, ilkelliktir demiştiniz.
Devletimizin kurucusu Atatürk’ün bu sözünü, nereye yazarsak, ilkellikten kurtulmuş oluruz?
Güneydoğu Anadolu bölgemizdeki bazı şehirlerimizde artık Kürtçe levhalar asılı. Bu iki dilli yaşamın başlangıcı olarak, sizin Devletin Başı olarak ismi “Güroymak” olan ilçemize, yasal değişiklik yapmadan “Norşin” deyişinizin bir etkisi var mıdır?... Bu çağdaşlık mıdır?...

* Sizin atadığınız bazı Valiler ve Başsavcılar, “Kürtçe Eğitim” istiyorlar ve Devletimizin,  Kürtçe Eğitim için kaynak ayırmasını talep ediyorlar.
Anayasamızın 42. Maddesi bu talebi yasaklıyor. Yürürlükte olan Anayasayı korumak da  ilkellik olduğundan mı  bu adamların görevlerine devam etmelerini emrediyorsunuz?
“Kürtçe Eğitim” serbest bırakılınca, bu günden 10 sene sonra, hangi Türk çocuğu o bölgede öğretmenlik, doktorluk vs yapacak, nasıl iş bulacak?  Türkiye’nin bölünmesinin ilk ve önemli aşaması olan  “Kürtçe Eğitimi” savunan bu kişileri görevde tutmak, sizin “Güzel şeyler olacak” dediğiniz kavram kapsamında bir yönetim tarzı olabilir mi?

*Sizin,  Devletimin Başı olduğunuz  güzel ülkemizin bir bölümünde, kanlı diktatör Barzani’yi sizden fazla seven ve ona biat eden Kürtçü-Bölücüler, “Demokratik Özerklik” ilan ettiler. Başbakan Erdoğan, bu bölücü sesi “Davul” sesi olarak algıladı ve “kendileri çalarlar, kendileri oynarlar” dedi.
Sizin pozitif enerji verdiğiniz BDP’nin milletvekillerinden Emine Ayna; Demokratik Özerklik ilan etmenin anlamı, “Ben senden artık talep etmiyorum. Ben yapıyorum, sana düşen(Sizi kast ediyor) beni tanımaktır. Kürtler birey değil, bir halktır. Kürtlük, o topluluğun ortak adıdır. Bunun özellikleri vardır. Bunlardan biri dil, diğeri de yaşadığı topraklardır” diyerek, hem Kürtçe eğitim hem de toprak talebinde bulunuyor. Sizce bu ilkellik midir, yoksa dediğiniz, güzel şeylerden biri midir?...

*Değerli dostunuz ve PKK’nın ev sahibi, şehit edilen evlatlarımızın kanını ellerinde taşıyan Barzani, dört ülkede(Türkiye-İran-Suriye-Kuzey Irak) yaşayan Kürtlerin “Tek Bayrak” altında toplanmalarını istedi. Sizce bu talimat Türkiye’nin yararına mıdır? Yoksa ABD+İsrail güdümünde kurulacak “Büyük Kürdistan” devletinin ilk adımlarından biri midir?

*Devletimin Sayın Başı; Bütün bu Kürtçü-Bölücü takımı serbest ve zehirlerini kusmaya devam ediyorlar. Bu arada sizin “Başkomutanı” olduğunuz TSK’nin 
42 Generali tutuklu bulunuyor. Başkomutan olarak, kendi adamlarınızın haksız yere tutuklanması, sahte dijital delillerle hapiste tutulmaları sizi rahatsız etmiyor mu?

*Bazı  gazeteler sizi, şehit cenazelerine katılmayıp  tarikat mensubu dostlarınızın cenaze törenlerine katıldığınız için sizi eleştirdiler.  Sizin adınıza onlara ben cevap vermek isterim. O terbiyesiz gazetelere ne dememi istersiniz? Şöyle desem sizce uygun mudur; “Öyle zırt pırt şehit cenazelerine katılmak ilkelliktir. Biz Devletin Başı olarak zaten her iki taraftan(!)  gelen saldırıyı rutin olarak kınıyoruz” diyebilir miyim?...

Devletimin Sayın Başı; cehaletimizi lütfen hoş görün. Niyetimiz sadece bilgilenmektir. Polis benim telefonumu devamlı olarak dinler ve nerede olduğumu hep bilir, cevaplarınızı bana elden getirirler, lütfen geciktirmeyin…

Kestane kebap, acele cevap…..

Not:Türkiye’nin en sıkıntılı dönemi olan bu günde, sessiz kalan, korkan, sinen, görmezden gelen, bana ne diyen, başta Üniversiteler olmak üzere tüm kişi ve kuruluşlara Mevlana, yüzlerce yıl önceden bakın nasıl sesleniyor;

Dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yaşta…
Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım…
Sonra da asıl yürüyüşün kalabalıklara karşı  olması gerektiğine aydım..


Düşünmeyi öğrendim.
Sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim.
Sonra sağlıklı düşünmenin kalıpları yıkarak düşünmek olduğunu öğrendim…


Okumayı öğrendim.
Kendime yazıyı öğrettim sonra…
Ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana…


Kendini ve vatanını bilemeyenlere yazıklar olsun…..

Sağlık ve başarı dileklerimle  20 Temmuz 2011

 RİFAT SERDAROĞLU

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder