27 Temmuz 2011

Yeni Bir Tarih Yazıyorsunuz Sayın Genelkurmay Başkanı(!)..

İşte bu fotoğraf Türk milleti'nin başına çuval geçirildiğinin
resmidir,oldu mu Paşa,yakıştı mı bu poz size
sen şimdi bize neyin mesajını veriyorsun?



Sayın Koşaner, “paralel tarih yazmaya çalışıyorlar” demiştiniz ya? Siz de maşallah “BİATIN” tarihini yazıyorsunuz.

42 Generali “küresel güçlerin projesi gereği” BERTARAF edilmiş, Hasdal ve Silivri esir evlerinde tutulan bir ordunun komutan olan siz!!. Evet, size sesleniyorum!!.

Çuvalcı general ile bir araya gelip poz veriyorsunuz. Size mi acıyayım yoksa ülkemin ahvaline mi bilemedim. Bembeyaz olmuş saçlarınıza, yorgun yüzünüze baktım. Eskiler olsa “bu saçları değirmende mi ağarttın” diye sorarlardı. Eee, kolay değil tabi ordusu öğütülürken değirmenci başı ile iyi geçinmek(!).. Yayılan unlardan payınıza düşeni almışsınız anlaşılan.

Büyükanıt ve İlker Başbuğ “halkın karnı şiştiğinde” birkaç laf eder, milletin gazını alır, hükümeti rahatlatırdı. Halk da; “oh be, ordu var” der, tatlı rüyalarını görmeye devam ederdi.

Anlaşılan o ki, sizin gaz alacak mecaliniz bile kalmamış, beyaz bayrağı çekmişsiniz.

O utanç verici resmi, Hasdal ve Silivri tutsaklarının moralini düşündüm bir an…

Bilir misin komutan; mantara kurt kökünden düşer. Bize de öyle olmuş maalesef. Ağacı kesen baltanın sapı neyleyim ki, gene ağaçtan.

Yenik, elinde beyaz bayrağı bir komutan vardı katil David Petraeus’un yanında.

Solgun yüzünüzü görünce Gırnata geldi aklıma.
Son Ben-i Ahmer Devleti. Hani Gırnata yanarken hükümdar saklandığı kayaların arkasından şehre bakar ve ağlamaya başlar. Yanında olan annesi kendisine:

“Ağla oğlum ağla, erkekler gibi savaşamayanlara şimdi kadınlar gibi ağlamak yaraşır” der.

İşte o koskoca devletten tarihe ve akıllara kazınan yegane cümle bu cümledir.

Her iki cihanda iki elimiz yakanızda komutan. Çünkü bu millet sizlerin yüzünden tuzağa düştü. Ordumuz var, bir şey olmaz bu ülkeye dedi. Bu halkı kandırdınız komutan.

Tarih sorumlu mevkilerde olanları yargılarken sadece yaptıkları ile değil, yapmadıkları ile de yargılar. Siz komutanları bu güne kadar yapmadıklarınızdan dolayı yargılarken, hafızalara kazınan bu resim ile tarih sizi yaptıklarınızdan dolayı da yargılayacak.

Siz bu resimle “ÇUVAL”ı meşrulaştırdınız komutan!! İşte asıl bu resimle vurdunuz siz orduyu, bu buluşmayla…

Bu yaştan sonra bir yıl, iki yıl görev yapsanız ne olur komutan? İstifa etmek diye bir seçenek var, hiç duymadınız mı? Asıl “ÇUVAL”ı orduya bu resimle siz geçirdiniz komutan.

Her iki cihanda iki elimiz yakanızdadır!!.

Bu resimle AB-D azmettirmesi ile daha dün şehit olan 13 yiğidin kanı üzerinize sıçradı komutan.

Mantara kurt kökünden düşermiş neyleyim.


Ey Azınlık Kaldık Diyen Türk Halkı, Çağrım Sizedir:

Bilin ki kalite sayıdan önemlidir. Merak etmeyin, kaldırın başlarınızı. Atatürk kaç kişi ile işe koyulmuştu bir düşünün. Alparslan 100 kişiye karşılık 10 kişiyle savaşmadı mı Malazgirt’te?

Bırakın koltuğunu başkalarının lütfu ile elde eden siyasi-asker-bürokratlara umut bağlamayı. Mustafa yıldırım’ın acı ama yerinde yorumuyla “The Generalleri”

“Teröre karşı ortak duruş” gibi garabet bir üçlü deklarasyonla AKP’yi aklayan meclis sakinlerini.

Bizler hazır olacağız! Bilinçli olacağız! Olası bir iç savaşta ve BM’in ülkeye “İkiz İhanet yasaları” gereği el koyma ihtimaline karşı ne yapacağımızı konuşacağız. Söz bitti artık!! Hazır olun!!

Artık az konuşup çok iş yapmanın zamanıdır. Herkes bulunduğu ilde böyle bir saldırı ile karşı karşıya kalırsak ne yapacağımızı tartışarak fikirler geliştirmeli, beyin fırtınaları yapmalıdır.

Atatürk’ün Sivas, Erzurum kongrelerini inceleyin. Sakın yalnızız demeyin. Merak etmeyin, Atatürk’ün kurduğu bir ordunun mutlaka birçok Kazım Karabekir’i vardır.

Ağaçlar susuz kalırsa köklerinin nemine sığınır. Köklerinize uzanın. O köklerde esir edilemeyen bir milletin öyküsünü bulacaksın. Kafkaslarda, Karabağ’da, Uygur’da, Kırım’da, Balkanlar’da hala kanları akmaya devam eden şehitlerinin “kalk yiğidim” diyen haykırışını işiteceksin.

57. Alay bize bakıyor görmüyor musunuz? Hepsi şehit olurken bile bayrağı yere düşürmeyen, son kalan nefesiyle bayrağı kaldırıp ağaca takan yiğitler… Hepsi bize bakıyor.

Bu bayrağı yere düşürürsek, binlerce şerefsiz katil bu milletin üzerinden geçer. Sakın bunu unutmayın!!.


Zahide Uçar.

Benim yorumum: Bu milletin onuru,şerefi,haysiyeti ayaklar altında çiğneniyor, Bu milletin ırzına, namusuna tecavüz ediliyor farkında değil misiniz? ve bunun pezevenkliğini bizzat alkışladığınız eller üstleniyor acı olanda budur işte.

8 Temmuz 2011

Rothschild ailesi ve kirli çıkar ilişkileri..

Bunca karmaşık ilişki tahribata önce beyinden başlar.


Bu Dünyanın gerçek teröristlerini karanlıklarda dağlarda aramayın, cadde ve sokaklarda da göremezsiniz, çünkü onlar şehrin yüksek binalarının en üst katlarında binlerce dolarlık takım elbiseleriyle tepeden hep sizi izlerler.

Bu Dünyada hangi taşı kaldırsanız altından yahudi Rothschild ailesi çıkıyor, nerede bir savaş, nerede bir ayaklanma var yahudi Rothschild ailesi orada, nerede kan ve göz yaşı var yine onlar, amaçları ve çıkarları uğruna ülkeleri çökertmekten hiç çekinmezler insan hayatının hiç bir değeri yoktur, binlerce,milyonlarca insanı gözlerini kırpmadan ölüme sürüklediler ve sürüklerler, hala bu kirli oyunlarını Dünyanın her bölgesinde sürdürmekteler tüm suikast ve darbelerde onların izini görebilirsiniz.


Hitler gibi rütbesiz bir askerden Dünyayı titreten bir diktatör yaratabiliyorlarsa, Fransa ve İngiltere'yi savaştırıp çeşitli manipülasyonlarla ingiliz merkez bankasına sahip olabiliyorlarsa, çıkarlarına ve amaçlarına ters düşen Kennedy'e suikast düzenleyip Amerikanın tarihini değiştirebiliyorlarsa bunlardan korkmayan taş olur.




Aile işaretinin üstünde bulunan yazı tıpkı illuminati ve masonik derneklerde olduğu gibi Ordo ab chao ( kaostan gelen düzen) 'dir.

Filistin topraklarının osmanlıdan alınmasından sonra seksenli yıllara kadar Türkiye'de pek faaliyet göstertmemişlerdi, Kenan evrenin Amerika seyahatinde darbe emrini alıp ülkeye dönmesine kadar.

12 Eylül darbesinden sonra yapılan ilk genel seçimde emekli Orgeneral Turgut Sunalp kurduğu Milliyetçi Demokrasi Partisi ile seçimi kazanacak en büyük aday olarak gösteriliyordu, Anavatan partisini kuran Turgut özal 400 milletvekilinin 211 rini alarak büyük bir sürprizle seçimi kazanmıştı, Borzenski sülalesinden gelen Polonya asıllı emekli orgeneral Turgut Sunalp! büyük bir şok içindeyken muhafazakar bir islamcı olduğu bilinen Turgut Özal tek başına hükümet olmanın zaferini yaşıyordu, bir röportajından okumuştum Devlet planlama teşkilatında görevli iken ülkemize gelen Amerikalı misafirleri ağılamakla görevlendirilirmiş, ve Özalın en keyif aldığı şey o misafirleri randevu evine götürüp eğlendirmek olurmuş, her şeyin bir bedeli olmalı değil mi, basit ama gerçek.

Birde şu detayı göz önünde bulundurmanızı isterim,Nazi Almanyasında fırınlarda ve gaz odalarında öldürülenlerin büyük bir çoğunluğunun yahudi olduğunu sanırız ama asıl gerçek büyük çoğunluğun Polonyalı göçmenler olduğu gerçeğidir, Turgut Sunalp paşanın seçimi kaybetmesinde Polonya asıllı olmasının rolü var mıdır?

Bu ülkede seçimler,anketler her şey bir dalavereden ibarettir, Dünyayı yöneten yahudi ailesi Rotschıld lerin hizmetini kim yaparsa seçimi her zaman o kazanır,senin benim onun sandığa gitmesi sadece bir gösteriden ibarettir, Rotschıld lerin hükmettiği tüm ülkelerde sistem aynı şekilde işler her seçime % 25 önde başlarlar ve sizin onları yenmeniz mümkün değildir, bu gün siyasi hayata hükmedenler, Soroz'dan maaş alan satılık kalemler,danışman maskesiyle ortalıkta gezinenlerin tümüne yakını ya Rotschild lerin yada onlara bağlı kuruluşların burslarıyla eğitilmişlerdir.

Başbakanlara ekonomi danışmanlığı yapan Dr. Yılmaz Argüden Rotschıld Türkiye'nin yönetim kurulu başkanlığına getirildi, Türk telekomun özelleştirilmesinde, GSM  şirketlerinin satılmasında, bankalarımızın yabancılara devredilmesinde nedense hep  Rothschild çıkıyor karşımıza, AKP nin ve dolayası ile Recep Tayyip erdoğan'nın bu sıcak yahudi ilişkisi nereden geliyor.


AKP Genel merkez binası süslemeleri

İngiliz Parlamento'sunun yer aldığı Westminster Sarayı'nın lobi zemini


AKP'nin genel merkez binasının dış cephesine ve zeminlerine yerleştirdiği yıldız, İslam sanatında 'denge ve adalet'i temsil ediyormuş vede Selçuklu süslemeleriymiş, Başbakan böyle söylüyor. peki neden 10 adet yıldız, sanki on emiri çağrıştırıyor gibi, ve İngilizler Selçuklu süslemelerine çok mu düşkünler ki parlamento binalarının zeminine aynı yıldızı yerleştirmişler, Ayasofya'nın üst katının tavanında aynı süslemeyi görüyoruz, 532-537 yılları arasında inşa edilen ayasofya 1075-1308 tarihleri arasında Anadolu'da hüküm süren müslüman bir Türk devleti Selçuklulardan nasıl esinlenmiş olabilir,bu bana inandırıcı gelmiyor.

Selçuklu kültür ve sanatının temel figürlerinden biri olan sekiz köşeli yıldızın Ortadoğu’da bulunan eski medeniyetlerde ve İslam dünyasında yaygın olarak kullanıldığı, sayı biliminde 8’in cenneti anlatan bir sembol olduğunu belirtiliyor Erdoğan.
1. Dâri-celal 2. Dâri-karar 3. Dâri-selam 4. Cennetül huld 5. Cennetül mevâ 6. Cennetül adn
7. Cennetül firdevs 8. Cennetü naim.


Öyleyse neden ayaklar altında bu kutsal işaret, yalan yalanı doğurur ve yalanın içinde boğulur kalırsınız.
 


Peki tüm bu işaretlerin ve sembollerin birbiriyle çakışması bir tesadüf mü,yoksa çok kurnazca hazırlanmış bir senaryonun belirtileri mi?


Prof.Dr. Kerem Doksat hoca cihaner olayını şöyle açıklamış:
Savcı Cihaner’i apar topar aldılar, adliye bastılar, evini aradılar. Günlerdir gelişen olaylar zinciri neticesinde “devlet krizi” bile çıktı. Konuyu ve gelişmeleri az çok herkes bildiği için bu kısımlara çok girmeyeceğim.Peki, asıl neden neydi?
Gerçekten başsavcı bir cemaat yapılanması hakkında yürüttüğü araştırma nedeniyle mi cezalandırılıyordu?


Hayır, gerçekler şunlar:
AKP, olayın cemaat üzerine giden bir başsavcının kendileri tarafından cezalandırılıyormuş görüntüsünden memnun.
AKP, olayın Ergenekon davası vs. konularla ilişkilendirilmesinden ve siyasi bir olaya dönüşmesinden memnun. Bu sayede konunun aslı hiç araştırılmıyor, çünkü tribünler dolu, herkes maça odaklanmış durumda.

AKP, olayın bir yüksek yargı çatışmasına dönüşmesinden memnun,çünkü AKP-Asker, AKP-Yargı, AKP-Adını Sen Söyle tartışmalarının hepsinde mağdur, mazlum rolünü kimselere kaptırmıyor, bu süreçlerde basın yoluyla sürekli kurumlar yıpratılıyor.

Olayın gerçek sebebi ne olabilir?
Erzincan altın, gümüş ve diğer değerli metal varlıkları açısından çok zengin bir bölge. Sadece altın rezervinin ilk yapılan çalışmalarda bugünkü değerle 3 milyar Dolar (yaklaşık 80 ton) olduğu söyleniyor,bu rakam uzmanlara göre ancak devede kulak.
Erzincan’ın İliç ilçesinde altın madeni ruhsatı alan şirket tahmin edin kim?
Sürpriz yok:
Çalık Maden.
Hani Holding’in genel müdürü var ya, Başbakan’ın damadı. İşte o şirket.
Ortağı kim?
Sürpriz yok:
Anatolia Minerals.
İsmi Anatolia Minerals ama bir Kanada şirketi. İlginç değil mi? Kanada şirketinin adı Anadolu Madencilik.
Ortakları kim dersek yine sürpriz yok, Ahmet Çalık,artık Türkiye’de her taşın altında aynı ismi görmek mümkün.
Çalık Holding’in maden konusundaki stratejik ortağı Ahmet Çalık’ın da “member of board’da” olduğu AMDL grubu. AMDL’nin açılımı Anatolian Minerals Development Limited.
Kim bu AMDL diye sorarsak karşımıza yine sürpriz olmayan bir global şirket çıkıyor:
Rio Tinto.
Rio Tinto ismi yabancı değil, dünyada daha çok çevre katili olarak anılıyor. Kısaca Rio Tinto, 200 milyar Dolarlık bir şirket, yaklaşık yarısının sahibi Birleşik Krallık asıllı.
Ayrıca, geçtiğimiz yıl Çin’de bu şirketin 5 yetkilisi fesat ve casusluk suçlamasıyla (corruption and espionage) tutuklandı.
Rio Tinto’nun büyük hissedarı Rothschild Ailesi. İşte bu da hiç sürpriz değil.


Başka nedenlere bakalım,Geçen günlerde medyada ilginç bir haber yer almıştı  "Sermayesinin savaşlar ve kan olduğu bilinen, servetinin bugün trilyonlarca dolar olduğu tahmin edilen Rothschild hanedanlığı, gözünü İstanbul’a dikti! İDO ve İGDAŞ başta olmak üzere belediye şirketlerini satın almak için dünyaca ünlü Yahudi para baronlarından Rothschild ailesinin Türkiye yönetim kurulu başkanı Dr. Yılmaz Argüden kapıyı çaldı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne ait şirketlerin satışıyla ilgilenen Rothschild’ler ve Yahudi düşünce kuruluşlarının temsilcileri randevu talep etti."

"Kanal İstanbul" projesi de İstanbul’u üç dinin merkezi haline getirmeyi öngören 1948 tarihli Thornburg raporunda öngörülen kamulaştırmaların yapılamamasından dolayı ortaya atılmıştır, bu proje, dönemin masonları tarafından gündeme getirilmişti ama sonra rafa kaldırılmıştı.

Kanal İstanbul projesi, mason localarında pişirilmiş sonra da Başbakanlığa servis edilmiş bir yahudi projesidir!

Rothschild ve dolayısıyla Amerika’nın Tayyip Erdoğan’ı, Tayyip Erdoğan’ın Amerika’yı keşfetmesi karşılıklıydı. Nisan 1995’te Amerika’ya giden Tayyip Erdoğan’ın Amerika ziyaretleri, Kasım 1996 da, Aralık 1996’da ve sonraki yıllarda devam etti.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu sırada aldığı 10 ay hapis cezası 27 Eylül 1998’de onanan Tayyip Erdoğan’ı, hemen ertesi gün ziyaret eden Amerika İstanbul Başkonsolosu Carolyn Huggins, "Bu tür gelişmeler Türkiye demokrasisi üzerindeki güveni azaltır" diyerek Tayyip Erdoğan’ın arkasındaki Amerikan desteğini ilan etmişti.

Aynı konuda Amerika Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü James Rubin de aynı mesajı vermişti. Ve ilginç bir rastlantı olarak, Tayyip Erdoğan, 26 Mart 1998’de cezaevine girmeden hemen önce yine Amerika’daydı, Tayyip Erdoğan'ın şiir okuduğu için hapse atılması mağdur edebiyatının başlangıç komplosu muydu acaba?

Tayyip Erdoğan- Rafael Sadi ikilisi Kasımpaşa'dan ilkokul ve mahalle arkadaşıdır, Rafael Sadi 19 yıldır İsrail'de yaşayan Türkiye kökenli bir musevi, gelin görün ki İsrail'de doğup büyümüş bir yahudiden daha fanatiktir, İsrail'in kanlı-kansız bütün eylemlerini militanca savunur, İsrail devletine toz kondurmaz. 
Başbakan Tayyip Erdoğan'ın ziyaretleri başta olmak üzere özellikle Türkiye'den İsrail'e yapılan üst düzey ziyaretleri "gazeteci" sıfatıyla yakından izler, pos bıyıkları, iri göbeği ve ağzından düşürmediği sokak argosu ile yolda görseniz tipik bir Türk esnafı zannedersiniz, Oda tv ye yapılan baskında onun rolü ne idi acaba?


Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Sosyalist Grup Başkanı Andreas Gross, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, kendisine  "Artık Anayasa’nın ilk üç maddesi gibi Türklüğe vurgu yapan maddelere ihtiyaç duyulmadığını" ve bu maddelerin "ileride olmayacağını" söylediğini açıkladı, Başbakan BOP eş başkanı olduğunu göğsünü gere gere açıklarken Anayasayı değiştirmek adına bu tavizleri mi vermişti?






Tabi ki tanırsın,çünkü emir büyük yerden,hem insan yol arkadaşını tanımaz mı?


Biz değil miydik  Kuzey Irak’ta "kırmızı çizgiler" ilan eden.
Biz değil miydik “Kerkük’e, Musul’a Kürt peşmergeler giremez” diye naralar atan.
Biz değil miydik “Irak’a asker gönderip göndermeyeceğimiz konusunda muhatabımız Kuzey Irak’taki aşiret liderleri değil, Amerika Birleşik Devletleri’dir” diye konuşan.

Geriye dönüp bakın bakalım.    

Kimin dediği olmuş bugüne kadar. Türkiye Cumhuriyeti Hükumeti’nin mi yoksa daha devlet kavramına bile aşina olmayan iki tane Kürt aşiret reisinin mi? sınır kapılarımızda çavuşlarımızla muhatap olabilen bu adamları, kırmızı halılarla karşılayıp abim diyerek bağrına basan bizim Dışişleri bakanımız değil mi?

Amerika ile istihbarat  paylaşımı anlaşması yapıldı, başına saygın bir Türk emekli general getirildi peki alınan netice nedir, Koca bir fiyasko, Türk ordusuna bir bilgi verilirken kandil dağına on bilgi ulaştırıldı, tıpkı kuzey ırak'ta Türk askerinin başına çuval geçirme olayının organize edilmesi gibi, bu iki olay da Başbakanın bilgisi dahilinde gerçekleştirildi diye düşünüyorum.



Şimdi bu iki resme çok iyi bakın,Irak'a demokrasi getireceğiz diye girenler Irak halkının Altın külçelerini su tankeri görümü verilmiş kamyonlarla kendi ülkelerine nasıl kaçırdıklarının belgesidir.



Milyonlarca müslümanın katledilmesine ortak olurken ve Amerikan askerlerinin ülkesine sağ salim dönmesi için dua eden bir adamın inançlarını sorgulamak gerekmiyor mu?

Ülkenin her köşesi Ajanlarla işgal edilmiş durumda, Emniyet genel müdürlüğü binasında 35 üst düzey CIA Ajanı oturuyor, kimin emriyle acaba? Aselsan mühendislerimiz öldürülüyor, petrol mühendislerimiz öldürülüyor, istihbarat subaylarımız suikast'e uğruyor, Devletin açıklaması "İntihar ettiler" bu kadar trajikomik olabilir mi? bu olaylara şahit olanlar ya enteresan bir şekilde kayıp oluyor, yada bir kazaya kurban gidiyor, adeta içeriden işgal edilmiş gibiyiz.

Başbakana danışmanlık edenler kimlerin tezgahından geçerek geliyorlar acaba hiç düşündünüz mü? ve kısa süre sonra hangi bakanlıkların koltuğuna oturuyorlar bir inceleyin, Maliyesini ingiliz pasaportlu bir adama teslim eden kaç ülke var bu Dünyada, Anayasasını kendi halkından önce Amerika ve Avrupa'ya anlatan kaç ülke tanıyorsunuz.

Kanada’dan başında kipasıyla belirip, açıklamalarıyla bilmem kaç kişinin hayatını karartan, ve aynı hızla karanlık köşesine çekilen sözde Ergenekon tanığı Tuncay Güney, bu adamın hangi güçler tarafından yetiştirilip ortaya salındığı belli değil mi, hükümetin devlet televizyonunu  adeta bu adama tahsis edip aylarca kin kusmasına müsaade etmesi, ağzından çıkan her ismim bir bir silivri zindanlarına atılması kimlerin organizasyonuyla hayata geçti acaba, dünyanın her ülkesinde kirli ajanlarıyla boy gösteren Rothschild ailesinin sihirli elleri ve taşeron hükümetin sınırsız desteğiyle gerçekleşiyor bu hain tuzaklar, amaç Dicle ve Fırat arasındaki hayali gerçekleştirmek.





















Hangi oyunlara kurban ediliyoruz, hangi tuzaklara çekiliyoruz, bu nasıl bir iş birliğidir, Talabani ve Tuncay güney, hangi çirkin planın ardından çekildi bu resim.


Rothschild'ler ile Erdoğan ailesinin ilişkilerini ve Rothschild'lerin Türkiyed'e ki kirli oyunlarını yazmaya devam edeceğim kendi çapımda inançlardaki maskeleri düşürmek adına.Evet devam edecek...
Fethullahın kaldığı çiftlik evi ve gizemli korumaları?


Tufan Genç


Dünyayı yöneten Yahudi ailesi: Rotschild...



BİLİNEN TARİHİN BİLİNMEYEN YANLARI

Hitler, dünya tarihine gelmiş geçmiş en faşist ve psikopat lider olarak bilinir.. Çoğu kişi Hitler’in şizofrenin eşiğinde olan fanatik Alman milliyetçisi psikopat bir lider olarak tanır ancak gerçekte hiç kimse Hitler hakkında bildiklerinin kendilerine anlatılan resmi tarih senaryosundan başka bir şey olmadığını bilmez..

Hitler, hakkında en çok komplo teorisi uydurulan tarihi liderlerden (kuklalardan) birisidir..

ABD’de sivri çıkışları ve dürüst kişiliği ile tanınan Texas Üniversitesi tarih profesörlerinden Texe Marrs’ın 2007 Mayısı’nda çıkan kitabının adı 'Bilinen Tarihin Bilinmeyen Yanları'.  

Kitapta Osmanlı devletinin planlı olarak nasıl dağıtıldığı, Arap birliğinin nasıl parçalara ayrıldığı, 1.Dünya Savaşı, Kukla Diktatör Hitler, 2.Dünya Savaşı, İsrail devletinin kuruluşu Kennedy Suikastı, MOSSAD suikastları ve 11 Eylül saldırıları olmak üzere 10 bölüm yer alıyor.. Bu bölümlerde yazarın savunduğu iddialar basit bir komplo teorisi gibi laf dolması bilgilerle değil fiziki kanıtlar ve şahitler eşliğinde net bir biçimde ortaya koyuluyor.

Öncelikle son yıllarda Türkiye’de hızla yükselen bir trend haline gelen ”Hitler hayranlığı ve Türk nasyonal sosyalizmi” gibi kavramların ortaya çıkmasına bir cevap olarak Hitler’in tarihi kimliğinin arkasında yatan karanlık bağlantıları kaba hatları ile sizlere aktarmaya çalışacağım..



DÜNYAYI YÖNETEN AİLE: ROTSCHILD AİLESİ

Çoğu kişi Rotschild ailesinin adını bile bilmez.. Bu ailenin adı ne Forbes dergisinin düzenlediği ”Yılın Zenginleri” bölümünde yer alır ne de dünya jet-sosyetesinin partilerinde adları geçer.. Ancak birçok ülkenin diplomatı bu ailenin adını duydukları zaman beş dakika durmak zorundadır. Çünkü bu aile dünya tarihi sahnesinde 1590 yılından beri vardır ve dünya bu Yahudi ailesinin çok gizli faaliyetleri neticesinde bugünkü şeklini almıştır..

Çoğu kişi dünyada hiçbir ailenin böylesine bir gücü elinde tutabileceğine inanamaz.. Çünkü bir ailenin böylesine siyasi ve ekonomik bir gücü nasıl elde ettiğini anlayamaz.. Öncelikle şunu belirtmeliyim ki aile derken üç-beş kişilik çekirdek bir aileden bahsetmiyorum. Roschild ailesinin bugün 1000-1500 civarında ferdi olduğu bilinmektedir. Bu aile fertlerinin her biri dünyanın gelişmiş olan ya da gelişecek olan ekonomilerine sahip olan ülkelerinde çok derin faaliyetler sürdürmek üzere dağılmışlardır.

Dünyada olan her siyasi ve ekonomik olan gelişmeyi İsrail devletinin çıkarlarına uygun düşecek şekilde düzenlemek en kutsal görevleridir.. Ailenin geçmişi 16.yüzyıla dayanıyor..Aile İngiliz Kraliyet Saraylarında kralın yaverliğini yapan bir aile olarak ortaya çıkıyor önceleri.. Kralın stratejik ve ekonomik danışmanlıklarını, izlemesi gereken siyasi tutumlarını ve dış politika stratejilerini bu aile belirliyor..

Sadece bununla da yetinmeyip kraliyet saraylarındaki tüm ihaleleri kazanarak bu ihaleleri başarıyla sonuçlandırıp hatırı sayılır bir servetin de sahibi oluyorlar.. Bu ticari faaliyetlerin yanı sıra yaptıkları her ticari ve siyasi faaliyetten yüklü komisyonlar da almayı ihmal etmiyorlar..

İngiliz saraylarındaki kariyerleri sayesinde kolayca kazandıkları astronomik paralarla tarihin ilk bankacılık faaliyetini gerçekleştirip, İngiliz çiftçilerine de astronomik faizlerle tarım kredisi vermeye başlıyorlar ve 50 sene geçmeden neredeyse İngiltere devletinden daha zengin bir hale geliyorlar.. Faaliyet alanını iyice geliştirip, derinleştiren Rotschild ailesi Avrupa’daki tüm imparatorlukların saraylarında söz sahibi olur hale geliyorlar..



Sadece İngiltere’de değil Avrupa’nın dört bir yanında tarımla uğraşan insanlara yüksek faizle kredi vererek, altın ve gümüş komisyonculuğu yaparak servetlerini iyice katlıyorlar.. Ekonomik gücü aklın ve mantığın sınırlarını zorlamaya başlayan Rotschild ailesi daha da karanlık ve karlı bir işe girişiyorlar. İşin adı ”Savaşa giren devletlere faizle borç vermek”..

Bu işin ilk icraatını İngiltere-Fransa savaşında gerçekleştiriyorlar. İngiltere’ye savaşa girmesi için sermaye olarak 35 ton altını faizle borç olarak veriyorlar.. İngiltere, Fransa karşısında yeniliyor ve Rotschıld ailesine olan borcunu ödeyemiyor.. Bunun karşısında borcun oluşturduğu mükellefiyetten dolayı İngiliz Merkez Bankası yani Bank of England ödenemeyen borç karşılığında Rotschıld ailesine devrediliyor..




Rotschıld ailesi İngiliz devletinin bu devir etme işlemini bir şartla kabul ediyor: ” İngiliz sterlinini kendilerinin basması şartı ile..”.

İngiliz hükümeti bu şartı o dönemde kabul etmek zorunda kalıyor ve İngiliz sterlinini basma yetkisi bir Yahudi ailesine veriliyor.. Görünüşte ekonomi hakkında pek bilgisi olmayan arkadaşlar için bu durum pek bir şey ifade etmeyebilir..

Para basma yetkisini başka bir kuruluşa yada şirkete vermek demek aynı zamanda ülkenin bağımsızlığını da bu kuruluşa satmak demektir.. Çünkü bir ülkenin bankası o ülkenin parasını basarken bastığı para karşılığında o ülkenin hazinesine değerli maden koymak zorundadır.. Örneğin Türkiye Merkez Bankası, devlet matbaasında 20 YTL basıyorsa eğer devlet hazinesinde 20 YTL değerindeki altını, elması ya da petrolü koymak zorundadır. Aksi halde basılan para kağıt parçasından başka bir şey olmaz..

İşte Rotschild ailesinin de yaptığı şey budur.. İngiliz sterlinini basarak İngiliz hükümetine faizle borç olarak vermiş ve karşılığında altın ve elmas almıştır.. Bu şekilde bir yılda 12,000 ton altın kar ettiği ekonomi tarihçileri tarafından bilinmekteydi. Rotschild ailesinin en büyük girişimi ise İngiltere ile Amerika’daki kolonilerin savaşı olmuştur..

Savaş sırasında Rotschild ailesi çok gizli bir biçimde Amerikan kolonilerini desteklemişlerdir.. Amerika’nın İngiltere’ye karşı direnişini yöneten kişilere yüklü miktarda silah yardımı yapılmış, İngiltere’nin bu savaşta yenilmesinin sağlanacağı garanti edilmiş ve karşılığında kurulacak olan Amerika devletinin resmi para birimini basma yetkisi istenmiştir..

İngiltere ile savaş konusunda çok umutsuz olan başkan Washington ve ekibi bu karlı teklifi hiç düşünmeden kabul etmiştir ve böylece günümüzde tüm dünyada çok popüler olan Amerikan dolarını basma yetkisini alarak bir hayli karlı bir işe imza atmışlardır..

Savaşı Amerikan kolonileri kazanmış ve İngiltere Amerika’dan elini ayağını çekmek zorunda kalmıştır..İngiltere-Amerika savaşından yenik çıkan İngiltere bu sefer Amerika’ya yardım ettiğini düşünerek Fransa’ya saldırmıştır.. İngiltere, Rotschild ailesinin kendilerine finansal destekte bulunacağına güvenerek bu savaşa girdiyse de Rotschild ailesinden umdukları desteği bulamamışlardır..

Rotschild ailesi el altından Fransa’yı destekleyerek Amerikan kolonilerinin bağımsızlığını garanti etmek istemiştir..Bir taraftan da bu aile İngiliz borsası üzerinde spekülasyona girişmiştir..

İngiltere-Fransa savaşı sırasında borsada müthiş bir hareketlenme olmuş ve borsaya oynayan halk İngilizlerin savaşı kazanacağını düşünerek girişimlerini arttırmışlardır Bunu fırsat bilen Rotschild ailesi ”İngilizlerin savaşı kazandığı” iddiasını ortaya atarak İngiliz halkının her şeyini borsaya oynamasını sağlamıştır..

Ancak generaller ve ordudan geriye kalanlar İngiltere’ye döndüğünde gerçekler ortaya çıkmış ve İngiltere’nin savaşta kaybettiği ortaya çıkmıştır..

Borsa nominal seviyesi, herkesin malını kurtarmaya çalışıp mal hisselerini geri almaya çalışmasından dolayı anormal derecede yükselmiş ve böylece kağıtları elinde tutan Rotscild ailesi bu ticaretten en karlı çıkan isim olmuştur..

İngiliz tarihçilerin ”Kara eylül” diye nitelendirdiği bu olay ile Rotschild ailesi adeta İngiltere devletinin mülkiyetini ele geçirmiştir..

Bu ekonomik faaliyetleri sonucu iyice gelişen Rotschild ailesi, kenan diyarında Tanrı’nın kendilerine vaad ettiği kutsal İsrail devletini kurmak için gerekli olan şablonu hazırlamaya başlamıştır..



Osmanlı devletinin parçalanması için gerekli olan her şeyi yapmışlardır..

Osmanlı devletine komşu olan ülkeleri sürekli olarak finanse ederek Osmanlı’ya karşı savaşmaları için kışkırtmışlardır..

Böylelikle sudan bahanelerle Osmanlıya saldıran Rusya, Avusturya ve diğer komşu devletler, Osmanlının askeri ve ekonomik güç bakımından iyice yıpranarak azınlıkların ayaklanmasını sağlamışlardır..

Osmanlı devleti nereye koşacağını şaşırmış ve neticede azınlıkların ayaklanarak ayrı ayrı devletler kurmasına engel olamamışlardır..

Osmanlının en çok dış borcu Rotschild ailesinin sahibi olduğu Bank Of England bankasınadır..

Osmanlı Devleti, Rotschild ailesine olan borcunu ödeyecek durumda olmadığından Rotschild ailesi bunu fırsat bilmiş Osmanlıya iğrenç bir teklifte bulunmuşlardır..

Sultan2. Abdulhamit ile görüşen Lord Baron Rotschild ”Kudüs şehrinin, Filistin’in, Suriye’nin ve Güneydoğu Anadolu bölgesinin yeni kurulacak olan Yahudi devletine verilmesi karşılığında Osmanlı devletinin tüm dış borcunu silme ve balkanlarda, Afrikada kaybettikleri toprakları geri verme” teklifinde bulunmuş ancak Abdulhamid teklifi şiddetle reddetmiştir..

Abdulhamid, dinen böyle bir tutum sergileyerek büyük bir sevaba girmişse de Osmanlı devletinin yıkılma sürecini hızlandırmıştır Daha sonraları Enver Paşa, Abdulhamid’in bu tutumunu tarihi bir hata olarak değerlendirmiştir.

Enver Paşa’ya göre Kudüs şehri ve Kenan diyarı Yahudilere geçici olarak verilmeli ve Osmanlı tekrar eski gücüne kavuştuktan sonra bu topraklar geri alınmalıydı..

Ulu önder Atatürk’e göre ise Osmanlı devleti böyle bir şey yapmış bile olsaydı yıkılmaktan kurtulamazdı çünkü Osmanlı üzerine korkunç oyunlar oynanıyordu. üstelik devlet her kademesi ile adeta kokuşmuş bir haldeydi.

Anlatılan bu süreçlerden sonra Rotschild ailesi 1.Dünya savaşının çıkmasında çok aktif bir şekilde rol almış ve savaşın çıkması için gerekli olan tüm tezgahı sağlamıştır

Rotshıld ailesinin hesaplarına göre:

1.Dünya savaşı ve Arabistanlı Lawrence’in faaliyetleri Arapların birçok parçaya bölünmesi İsrail devletinin kurulması için yeterliydi..

Savaş gerçekleşmiş, Almanların önderliğindeki İttifak devletleri grubu savaşı kaybetmişlerdi..

Rotschild ailesinin tüm hesapları tutmuş ve İsrail devletinin resmi kuruluşunun ilan edilmesinden başka bir şey kalmamıştı ortada.. Ancak tarihi rüyaya çeyrek kala Rotschild ailesi ayrıntılarda küçük bir hesaplama hatası yaptığını farkedememişti..

İsrail devleti kurulmaya hazırdı tamam ama; dağ ve ovalardan ibaret olan İsrail topraklarında kim yaşayacaktı?

Sürekli olarak gelişmiş Avrupa kentlerinde yaşamış olan Yahudiler İsrail’de yaşamaya nasıl ikna edilecekti?? Esas sorun buydu.. Bu sorunun giderilmesi için Rotschild ailesi radikal kararlar aldı ve yeni bir savaş için gerekli olan ortam hazırlanmaya başlandı..

KUKLA DİKTATÖR HİTLER’İN ORTAYA ÇIKIŞI VE 2.DÜNYA SAVAŞI:

Almanya devleti Birinci Dünya savaşından adeta bir enkaz halinde oldukça demorolize bir biçimde çıkmıştı.. Devlet tüm ekonomik ve askeri gücünü savaş sonrasında kaybetmişti..

Ve tüm bunlara ilave olarak birde çok ağır yaptırımlar içeren savaş tazminatı anlaşmalarına imza atmışlardı… Ancak Almanya’nın borçlu olduğu ülkelerin merkez bankalarının %85′i Rotschild ailesine ait olduğundan Almanya sadece Yahudi Rotschild ailesine borçluydu..

Rotschild ailesi Almanların bu yüklü borcun onda birini dahi ödeyemeyeceklerini adı gibi biliyordu.. Rotschild ailesi enkaz halindeki Almanya’ya Alman merkez bankasının kendilerine devredilmesi karşılığında dış borçlarının silinmesini teklif ediyordu ve Almanlar borcu ödeyemeyeceklerini bildikleri için teklifi kabul etmek zorunda kalıyorlardı..

Aslında bu durum sonun başlangıcıydı.. Bırakın savaşacak parayı ve silahı, savaşta asker olarak kullanılacak erkek vatandaşı bile kalmayan Alman devleti enkaz haldeyken tekrar sivirlerek tüm dünyaya kafa tutacak gücü nereden ve nasıl bulabilirdi?  Bunun için ancak Tanrının yardımı gerekirdi..

Ancak onlar intikam için plan yapmadan Rotschild ailesi onlar için çok gizli bir plan yapmıştı bile.. Bu plana göre sahte ama çok inandırıcı bir faşizm rüzgarı Avrupa’da esecek ve Yahudilere en ince ayrıntısına kadar planlanmış bir şekilde şiddet ve baskı uygulanarak İsrail’e göç etmeye mecbur bırakılacaklardı..

Bu planın ilk parçası Almanya’nın ekonomisinin ayağa kaldırılması ve Almanya’nın hızla silahlanmasının sağlanmasıydı.. Almanya yıllar boyu A’dan Z’ye her konuda finanse edilmiş, 2.dünya savaşında savaşmak üzere neredeyse çocukluktan askerler yetiştirilmiştir..

Muazzam bir ekonomik ve askeri güce kavuşan Almanya’nın başına ise 1.Dünya savaşında er olarak savaşan fanatik milliyetçi Hitler getirilmiştir..

İtalya ise Almanya’da başlayarak tüm dünyayı etkisi altına alan ve adına faşizm denilen rüzgarın etkisi altında kalmış ve iktidara Mussoloni gelmiştir..

Mussoloni’nin iktidara gelmesi Rotschild ailesinin bir planı değil kendiliğinden gelişmiş bir olaydı ama bu durum Rotschild ailesinin ekmeğine yağ sürmüştü..

Hitler iktidara gelir gelmez müthiş hitap yeteneği ve ürkütücü karizması ile Alman halkını yediden yemişe peşinden koşturmuştur.. Hitler’in konuşmalarında ve toplantılarında ise şaşırtıcı bir biçimde ana hedef Yahudilerdir..

Hitler’in iktidara gelmesinden önce kardeş gibi bir arada yaşayan Alman ve Yahudi halkları birbirlerine hiçbir zararlarının dokunmamasına rağmen oluşturulan yapay kaos ortamı yüzünden birbirleri ile kanlı bıçaklı hale gelmişlerdir..

Savaştan önce Yahudi işadamlarına Nazi gençlerinin düzenlediği saldırılar, ev kundaklamalar ve cinayetler ortamı iyice germiştir.. Zengin olan Yahudiler bir yolunu bulup Almanya’yı terk etseler de fakir olan zararsız Yahudiler bir yere gidecek paraları olmadığından oldukları yerde kalakalmışlardı ..

O dönemler savaş dönemleri olduğundan Almanya’nın dışına çıkmak için büyük paralar ve bazı önemli bağlantılar şarttı.. Fazla gereksiz detaya girmeden Hitler savaşı başlatmış ve Almanya’nın sahte intikam harekatı başlamıştı..

Almanya savaşın ilk yıllarında anormal bir başarı göstermiş ve Fransa, Yugoslavya, Çekoslovakya, Avusturya ve Belçika gibi ülkelerin tamamını çok kısa sürede ele geçirerek Nazi ordularının gücünü ortaya koymuştur.

Özellikle Paris kentine 2 saatte giren Nazi orduları İngiltere ve İspanya’nın iyice ürkmesine neden olmuştur..İngiltere’yi hava saldırıları ile darmadağın eden Nazi orduları bir taraftan da sözde Yahudi soykırımı yapmaya başlamıştır..

Yahudiler bir bir katledilmiş ve imha fırınlarında yakılmıştır.. Ortada öyle korkunç bir ortam vardır ki savaştan sonra bölgeyi teftişe gelen Amerikalı generaller bile uçaklarından iner inmez havadaki pis kokudan dolayı hava alanına kusmuşlardır.. Havadaki pis kokunun nedeni ise sürekli olarak yakılan insan cesetleri ve çürümüş cesetlerdir..

Savaştan sonra tam bir korku ülkesine dönen Almanya’da ortaya atılan iddialara göre neredeyse hiç Yahudi bırakılmamıştır..

Ancak Sovyet araştırmacılar durumun hiç de öyle olmadığını savaşta katledilenlerin sadece %15′in Yahudi olduğunu net ve çarpıcı belgelerle kanıtlamışlardır..

Bu belgelere göre savaşta öldürülenlerin çoğu çingene ve Polonyalılardı.

Geriye kalan zengin Yahudiler Rotscild ailesinin kurduğu paravan şirketler aracılığı ile Amerikan askerleri denetiminde gizlice Amerika’ya değil İsrail’e kaçırılmışlardır..

İsrail’e getirildikleri dönemden İsrail devleti kuruluncaya kadar olan süreçte tabiri caizse Allah’ın dağında prefabrik usulü yapılmış evlerde kalmışlar ve büyük zorluk çekmişlerdi..

Kaçmak için girişimlerde bulunanlar ise Tevrat’ın emrettiği bir biçimde idam edilmişlerdir..

Neticede yaratılan sahte milliyetçi bir hava ile sözde Yahudi soykırımı yapılmış, tüm dünyada Yahudilere yönelik şiddet eylemlerine girişilmiş ve Yahudiler İsrail’e göç etmek zorunda bırakılmışlardır.

Yani Rotschild ailesi 1.Dünya savaşında yarım bıraktığı işi 2.Dünya savaşında tamamlayabilmiştir..

Aşırı dindar bir aile olan Rotschild ailesi kendilerine göre Tanrı’ya olan sözünü yerine getirmişlerdir..

BAŞKAN KENNEDY’NİN ORTADAN KALDIRILMASI

2.Dünya savaşından sonra kurulan İsrail devleti’nde her şey 1960 yılında John Fitzgerald Kennedy’nin Amerikan başkanı olmasından sonra değişmiştir..

Kennedy Amerikan tarihinin en genç başkanıdır ve aynı zamanda Amerikan başkanı olmuş ilk Katolik kişiydi Kennedy’den önce Amerika’da Katolik bir başkan hiçbir zaman olmamıştır..

John F Kennedy’nin babası olan Joseph Kennedy de politikacı olup aynı zamanda İngiltere büyükelçiliği yapmış olan Katolik bir büyükelçiydi.. Ne babası, ne de başkan Kennedy Yahudilerle iyi geçinemiyorlardı ..

Babası büyükelçilik yaptığı dönemde Londra’da Yahudilerin boy hedefi haline gelmiş ve çeşitli saldırılara maruz kalmıştır.. Kennedy de Amerika’da başkan seçilmeden önce Sigmund Rotschild’in kendisine yapmış olduğu ”başkan seçildiğinde orta doğuda İsrail tarafını tutan bir politika izlemesi karşılığında milyonlarca doları bulan seçim kampanyası masraflarını karşılayacaklarını belirtmiştir..”

Ancak Kennedy böyle bir teklifin bir daha kendisine yapılmamasını rica etmiş ve kendisini hakarete uğramış gibi hissettiğini belirttirmiştir.. Kennedy İsrail lobisinin Amerikan devleti üzerindeki faaliyetlerinden anormal derecede rahatsız bir politikacıydı. Kennedy’e göre lobilerin Amerikadaki faaliyetleri Amerikan bağımsızlığına vurulmuş bir darbeydi..

KENNEDY İLE İSRAİL BAŞKANI BEN GURİON’UN NÜKLEER KAVGASI :

İsrail kurulduğu günden beri Ortadoğu’da hep bir süper güç olma hayali ile hareket etmiştir.. Bu yüzden İsrail Devleti Ortadoğu’da hızlı bir ”nükleer silahlanma programı” izlemeye başlamıştır İsrail’in Dimona çölünde kurduğu nükleer santralinde peynir-ekmek gibi atom bombası ve nükleer başlıklı füzeler üretmesi özellikle başkan Kennedy’i anormal derecede rahatsız etmiştir..

İsrail’in nükleer füzelerinin Ankara, İstanbul, Şam, Tahran, Bağdat ve Riyad gibi şehirleri vuracak kapasitede ve menzilde olması Kennedy yönetimini önlem almaya mecbur bırakmıştır..

Kennedy, Ben Gurıon’a yazdığı sert bir uyarı mektubunda ”İsrail’in nükleer programını durdurmaması durumunda Amerikan yönetiminin yaptırım uygulamaktan kaçınmayacağını belirtmiştir”..

Ben Gurıon da cevap olarak gönderdiği mektupta Kennedy’e ”genç adam” diye hitap etmiş ve bazı ağır ithamlarda bulunmuştur..

Bu mektuplaşmalar iyice çığırından çıkmış ve hakaretleşmeye dönüşmüştür..Bu durum üzerine tepki olarak Ben Gurion istifa etmiştir.. Ünlü Yahudi politikacı Henry Kissenger ”İsrail’in nükleer programına son vermesi İsrail’e büyük zarar verir” diyerek Kennedy’i ikna etmeye çalışmış ancak başarılı olamamıştır..

Kennedy bununla da yetinmemiş 4 Haziran 1963′te Amerikan temsilciler meclisine danışarak çıkarttığı 11110 sayılı kanunla Amerikan dolarını basma yetkisini Rotshild ailesine ait olan Federal Reserve Bank’ın elinden alarak Amerikan Merkez Bankası’na vermiş ve ”bir ülkenin parasının denetimin şahısların elinde olmasının büyük bir sorun olduğunu” belirterek kendi sonunu hazırlamıştır.

Federal Reserve Bank ve dolar İsrail’in en büyük gelir kaynağıdır tabiri caizse şah damarıdır..

Kennedy, doları basma yetkisini Federal Reserve Bank’ın elinden alarak adeta İsrail’in şah damarını kesmiştir.. Neticede İsrail için Kennedy’nin etkisiz hale getirilmesi farz olmuştur..

Kennedy’nin seçimleri kaybetmesini beklemek boş bir umuttu çünkü Kennedy halktan büyük destek görüyordu.. Kennedy’e seçimler kaybettirilse bile sonradan kazanması yüksek ihtimaldi.. Üstelik Kennedy’nin kardeşi de gelecek vaad eden bir polikacıydı..

Dünyada hiçbir aile böylesine politik bir gücü elinde tutmayı başaramamıştı.. Tek bir çare gözüküyordu.. O da suikasttı.

Kennedy bir şekilde öldürülürse Amerikan yasaları gereği yerine yardımcısı  getirecelecekti.. Kennedy’nin yardımcısı Lyndon Johnson’dı..

Johnson tam bir İsrail taraftarıydı.. Kendi politik hırsları yüzünden İsrail’e gözünü kırpmadan yardım edebilirdi..

Üstelik Kennedy ile hiç iyi geçinemiyordu, söylentilere göre Kennedy kendisini kovmaya çalışıyordu.. İsrail Kennedy yok etmek için suikast kararı alır ve kararı Amerikan derin devleti için derin bağlantılarını kullanarak çok gizli bir biçimde uygulamaya koyar..

Kennedy’i öldürmek için en uygun ortam seçim kampanyaları için geleceği Dallas’tır.. Dallas’ta her zamanki gibi üstü açık araba ile halkı selamlayacak olan Kennedy’i korumakla görevli CIA ajanları özel olarak ayarlanacak ve başkanın güvenliği sabote edilecekti..

Böylece suikast çetesi Kennedy’i rahatlıkla Öldürebilecekti Suikast çetesi için değişik rivayetler vardır..

Kimileri Kennedy’i Fransız suikast çetesinin öldürdüğünü, kimileri ise kübalı sürgünlerin öldürdüğünü iddia eder ancak kesin olan bir şey var ki Kennedy’i öldürenler çok profesyonel ve acımasız keskin nişancılar (sniper)’lardan oluşan bir suikast timidir..

Kennedy Dallas’ı ziyaret etmeden önce akşam yani 21 Kasım 1963 akşamı Dallas’ta gökten boşalırcasına yağmur yağmıştır Ancak şehir halkı buna rağmen başkanı en iyi şekilde karşılamak için elinden geleni yapmıştır..

22 Kasım 1963 sabahı Washington D.C’den Air Force One uçağı ile Dallas’a gelen başkan Kennedy ve eşi, sabah 9′ta şehir merkezinde Dallas valisi Connaly ile birlikte kahvaltı ettikten sonra üstü açık bir Limuzin’e binerek halkı selamlamaya başlamışlardır..

Tam 6 aracın olduğu kortejde en son arabada başkan Kennedy ve vali Connaly vardır.. Önde motosikletli SS korumalar ve yanda CIA ajanlarının bulunduğu arabalarla Kennedy’nin arabası Kortejle birlikte Elm caddesinden Houston’a doğru beklenmedik bir dönüş yapar…

O sırada silah sesleri yükselmeye başlar.. Polisler telsizle anons etmeye başlar.. ”Korteje ateş ediyorlar yere yatın” diye..

Tam 6 el silah sesi duyulur..

Birinci mermi arabayı komple ıskalar ve alt geçitte bekleyen Edmund Harris adındaki taksi şoförünün kulağını parçalar..

İkinci mermi Kennedy’i tam omzundan vurur..

Üçüncü mermi Kennedy’i ıskalayıp ön koltuktaki vali Connaly’i omzundan vurur.

Dördüncü mermi Kennedy’i boynundan vurur, aynı mermi başkanın vücudundan çıkıp Vali Connaly’i sırtından vurur..

Beşinci mermi arabayı ıskalayıp dikiz aynasını kırıp dışarı çıkar..

ve Altıncı mermi…
Altıncı mermi başkan Kennedy’i tam kafasından vurur..

Başkanın kafasını parçalayan mermi bulunamaz..

Suikasttan sonra yapılan araştırmalarda Kennedy’i sözde komünistlerden vatan haini Lee Harvey Oswald’ın vurduğu iddia edilir.. Ortada altı mermi olmasına rağmen Oswald’ın tek katil olduğu görüşüne verilir.. 

İddialara göre Oswald Texas Okul kitapları bürosunun altıncı katındaki pencere dibinden İtalyan yapımı Manlicher Caracano marka sniper tüfeği ile başkan Kennedy’i ve Vali Connaly’i altı kez vurarak başkanı öldürmeyi başarmıştır..

Sözde suikastçı sniper Lee Harvey Oswald’ın vurduğu başkan Kennedy feci şekilde can vermiş ve Lee Harvey Oswald apar topar hapsi boylamıştır..

Ortadaki deliller birden çok keskin nişancının olduğunu göstermesine rağmen İsrail denetimindeki Amerikan derin devleti suçu Lee Harvey Oswald’ın üzerine atarak delilleri bir bir yok etmiştir..

Suikasti gören 57 kişi ya bir kaza ile ya da intihar ile ölü bulunmuştur..

Lee Hervey Oswald ise suikasttan iki gün sonra mahkeme çıkışında yüzlerce FBI ajanı ve polisin arasında yahudi bir bar işletmecisi olan Jack Ruby tarafından öldürülmüştür.. Bu Amerikan milliyetçisi Yahudi Lee Harvey Oswald’ı öldürmesinin nedenini ise ”komünistlerden Amerikanın aldığı intikam” olarak yorumlamıştır..

Birden çok keskin nişancı tarafından vurulan Kennedy’nin otopsisini Amerikan ordusundaki üst düzey amiral ve generaller yürütmüş ve otopsideki suikast delillerini bir bir sabote etmişlerdi..

Ailesi Kennedy’nin kafasının kesilerek incelenmesini ve böylelikle gerçek suikastçıların bulunmasını istediğinde ise Amerikan birimleri konuyu şiddetle reddetmişlerdir..

Kennedy apar topar gömülerek konu örtbas edilmiştir.. Başkan Kennedy’nin suikast sonucu öldürülmesinden sonra başkan adayı olan kardeşi senatör Robert Kennedy de bir basın toplantısı sırasında İsrail işbirlikçisi Filistinli bir genç tarafından kurşunlanarak öldürülmüştür…

KENNEDY SUİKASTİNİN SONUÇLARI:

Kennedy’nin kapattığı İsrail Dimona çölündeki nükleer santrali tekrar açılmış ve İsrail nükleer silah üretimine eskisi gibi iyice hız vermiştir..

Federal Reserve Bank’ın elinden Amerikan dolarını basma yetkisini alan başkan Kennedy’nin çıkarttığı 11110 sayılı kanun iptal edilmiş ve Amerikan dolarını basma yetkisi tekrar Rotschild ailesine ait olan Federal Reserve Bank’a verilmiştir..

II.Dünya savaşından sonra ılımlı ve sakin bir politika izleyen Amerika devleti özellikle Kennedy suikastından sonra soğuk savaş sürecini de başlatmıştır..

Amerika ile Sovyet Rusya arasındaki soğuk savaştan tüm dünya devletleri çok olumsuz yönde etkilenmiştir.. Amerika ile Sovyet Rusya arasındaki silahlanma rekabeti adeta bir sidik yarışına dönmüştür..

Amerika tüm dünya genelinde emperyalist faaliyetlerine hız vermiş ve Vietnam’a saldırmıştır.. Vietnam’da binlerce kişinin ölmesine ve birçok ülkenin bu savaştan dolaylı olarak zarar görmesine neden olmuştur..

Amerika’da İsrail lobisi ise iyice pervasızlaşmış ve yönetimde söz sahibi olmuştur..

Amerika İsrail devletinin yaptığı katliamlara sesini çıkaramaz hale gelmiş ve İsrail ile suç ortaklığı yapmaya başlamıştır..

En basitinden örnek vermek gerekirse:
İsrail devletinin çok gizlice yürüttüğü ”Samuel Vanunu’yu kaçırma operasyonu” na istemeden şahit olan bir Amerikan Firkateynindeki 23 deniz piyadesi İsrail hücum botları tarafından açılan ateşle öldürülmüştür..

Denize düşüp kaçmaya çalışan askerler bile İsrailliler tarafından öldürülmüştür..

Olayın basına sızmasına izin verilmemiş ve Yahudilerin kontrolündeki Amerikan basını konuyu haber bile yapmamıştır..

CIA tüm dünyada ”komünizmle mücadele” doğrultusunda adına GLADIO denilen ve Beyrut’taki gerilla kamplarında eğitilen katillerden ve paralı askerlerden oluşan gizli bir ordu hazırlamış ve bu paralı katilleri maaşa bağlayarak dünyanın her yerinde komünistleri ve sol düşüncelileri öldürmekle görevlendirmiştir…

Bu bağlamda Türkiye’deki sağ-sol çatışmaları, siyasi amaçlar için işlenen cinayetler, katliamlar, terörist eylemler, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idam edilmesi ve 12 Eylül darbesi hep Gladio’nun eserleridir.. 

Gladio ordularının kurulması ne tesadüfse Kennedy suikastından hemen sonraya denk gelir..

Amerika’nın büyük Ortadoğu projesi başlamıştır..

Büyük Ortadoğu Projesinin diğer adı ise Büyük İsrail Devleti projesidir..

Kennedy suikastından sonra Büyük İsrail Devleti Projesine hız verilmiştir.. Büyük İsrail Devleti Tevrat’ta Tanrı Yehova’nın Yahudilere vaad ettiği topraklardan oluşmaktadır..

11 Eylül saldırıları, Münih’teki eylemler ve daha birçok terörist eylem aslında Büyük İsrail Devleti projesinin bir parçasından başka bir şey değildir..

Büyük Ortadoğu projesi yeni bir şey değil..
Yüzyıllardır var olan bir proje…

Osmanlıların yıkılması, Arapların parçalanarak bir sürü ülkeye bölünmesi, Türkiye'deki terör eylemleri ve istikrarsızlık ve Irak, İran gibi ülkelerin periyodik olarak neredeyse her on yılda bir sorun çıkarması rastlantı olmasa gerek !!

1 Temmuz 2011

Gerçek ucubeler dalaşıyor...



İnsanoğlu böyledir,çıkarlarına ters düşüldü mü birbirlerini yemeye başlarlar,Birbirinin değirmenine su taşıyan bu muhteşem ikili ne oldu da şimdi mahkemelerde hesaplaşır oldular,aşağıdaki Taraf gazetesine ait belgeyi 2009 yılında diğer sayfalarımda paylaşmıştım,AKP nin bu gazeteyi kendi amaçlarına hizmet etmesi için Devletin kasasından nasıl desteklendiğinin bir ispatı idi.

Şimdi aşağıda Ahmet Altan'nın mahkemedeki savunmasını okuyacaksınız,ama şaşırmayın,bu iki yüzlülüğün bir resmidir,aman dilemekle aba altından sopa göstermek gibi,önce Şeytanı bir Melek göstereceksiniz sonra çıkar muslukları kısılınca Şeytanı yeniden tarif edeceksiniz,şimdi adama sormazlar mı daha önceleri nerelerdeydin diye,günahına girdiğiniz bunca masum insanın ahı elbette çıkacaktır,Melekle Şeytan arasında mekik dokurken gerçek ucubeleri halktan saklamanın bir bedeli olmalı değil mi..


Bu papazın ve akp nin gerçek yüzünü görün 
BU BELGE GÜNDEMİ SARSACAK
Tarih 15 Ocak 2007…


Alkım Basım Yayın Dağıtım Ticaret Ltd. Şirketi’nin hazineye yaptığı başvuru kabul ediliyor. Şirket, yapacağı yeni yatırımlar için hazineden teşvik alıyor.

Ne kadar mı?

Tam 3 trilyon 653 milyar 543 milyon Eski Türk Lirası.

Yani günümüzün parası ile yaklaşık 4 milyon TL.

Ne için alıyor Alkım Yayınları bu teşviki?

İthalat mı yapıyor? İhracat mı yapıyor?

Hayır, hiçbiri için değil.

Yeni yatırım yaptığı için.

Ne yatırımı?

Alkım Basım Yayın Dağıtım Ticaret Ltd. Şirketi’nin yaptığı özel bir tesis için bu yardım alınıyor.

Ne tesisi belirtilmiyor.

Ancak 85530 No’lu teşvik belgesinde tesiste nelerin olacağı belirtiliyor:

“120 KİŞİLİK Okuma Bölümleri,

48 KİŞİLİK Okuma Tiyatrosu,

72 KİŞİLİK Seminer Salonu, Sergi Salonu

3 ADET Çalışma Odası

5 ADET Aktivite Odası”

Bu kadar da değil, bu yeni tesiste tam 100 kişi istihdam edilecek.

100 kişinin çalışacağı bu dev tesis ne olabilir?

Herkesin merak ettiği dev tesis için şirketin verdiği adres “Mühürdar Caddesi no.60 Kadıköy/İstanbul”.

Peki, daha önce Alkım Kitabevi’nin olduğu bu adreste yeni olarak ne kuruluyor?

Teşvikten tam 10 ay sonra, 15 Kasım 2007 tarihinde Taraf Gazetesi kuruluyor.

Bir kısım medya vergi cezaları ile baskı altına alınırken, Taraf’ın kuruluşu öncesinde Alkım Basım Yayın Dağıtım Ticaret Ltd. Şirketi’ne can suyu hazine tarafından veriliyor.

Taraf Gazetesi, aldığı siyasi destek, basıldığı matbaa, yapılan dağıtım, yandaş şirketler tarafından verilen yardımlar dışında ilk desteğini hazineden alıyor.

Kısacası Taraf, AKP’nin kucağına doğuyor.


İşte olay yaratacak o belge:







 Sanırım Türk Silahlı Kuvvetlerine saldırının, ABD nin BOP Eş başkanı olduğunu 31 kez itiraf eden RTE ve Hükümet tarafından yürütüldüğünü bu belge anlatıyordur.




Kars'daki heykelin yıktırılması ile ilgili olarak yazdığı "Kof Kabadayılı yazısından dolayı RTE tarafından mahkemeye verilen Ahmet Altan'ın dün ki mahkemedeki savunması :

*Sayın Yargıç, Beni buraya, hapse atılmamı isteyerek gönderen adam, bu ülkeye çok yararlı hizmetleri olmuş, değerli bir adamdır.
 *Kendisi de sıkıntı çekmiş, yargılanmış, hapis yatmış biridir.
*Benim hapsedilmemi isteyen adam, bu ülkenin başbakanıdır. 
*Çeşitli acılar, zulümler, düşmanlıklar, yenilgiler görmüş, hepsinin
altından kalkabilmiş bir adamdır.*
 *Ne yazık ki yenilgiler karşısında güçlü duran nice insan, zaferlerin
ağırlığını taşıyamamış, sarsılmış, yolunu şaşırmış ve kendi galibiyetiyle yaralanmıştır.
*Benim hapsedilmemi isteyen bir zamanların mahkumu, şimdi'nin başbakanı da kendi galibiyetinin yaralarını taşıyor bugün.
 *Bir zamanlar şiir okuduğu için sistemin efendileri tarafından hapsedilmiş bir kurbanın, kendisi iktidara geldiğinde yazarların hapsedilmesini isteyen birine dönüşmesi, o adamın geçtiği yollarda yaşadığı yenilgilerden değil,zaferlerden dolayı yolunu şaşırdığını gösterir.
*Bugün bu gerçek, bu davanın kendisinden de, benim hapsedilmemden de daha büyük bir önem taşıyor, çünkü bu başbakan yeni bir zafer kazanmaya hazırlanıyor.
*Taşımakta zorlanacağı yeni bir zaferi daha olacak.
*Ben, bunun bedelini, başta kendisi olmak üzere bütün ülkenin ödemesinden çekindiğim için kendisini uyarmak istedim. 
*Bugün benim burada yazdığım bir yazıdan dolayı sanık sandalyesinde oturmama yol açan mesele, başbakanın bir heykel hakkındaki haksız, yersiz, haddini fevkalade aşan bir hüküm vermesiyle başladı.
*Kars'taki bir heykele "ucube" diyerek yıkılmasını istedi.
*Kendisi hakkında yazılmış bir yazı karşısında gösterdiği tepki, o yazıyı yazanın hapsedilmesini istemek olacak kadar kendisini önemseyen biri, bir başkasının eseri hakkında bu kadar rahatça aşağılayıcı sözcükler kullanabiliyorsa ve bunu doğal buluyorsa, o adam kendisini kutsallaştırmaya, başkalarını ise saygıyı hak etmeyen insanlar olarak görmeye başlamış emektir.
 *Ölçüleri böylesine şaşmış biri başbakansa, bu ölçü şaşırması herkes için bir sorun anlamına gelir.
*Ülkemiz çirkin heykellerle, çirkin binalarla dolu, şehir meydanlarında
fevkalade kötü yapılmış Atatürk heykelleri, her yanda inançlı insanların da yakınmasına neden olan estetik yoksunu camiler var.
Başbakan, çirkin bulduğu herhangi bir Atatürk heykeline ya da camiye "ucube" diyebilir mi, onları yıktırtabilir mi, cesareti buna yeter mi? onlara dokunamayan birinin sahipsiz bir heykeltıraşın heykelini aşağılayarak yıktırtması nasıl tarif edilebilir? İçi boş gösterişçi bir yiğitlik, kof bir kabadayılıktır bu, kolay bir hedef seçip onun üzerinden çıkar sağlamaktır.
*Ayıplanması, kınanması, eleştirilmesi gereken bir davranıştır.*

 *Bir başbakan "beğenmedim" diyerek bir heykeli nasıl yıktırır? Hangi hakla
 yıktırır? Allah muhafaza bu başbakan roman okumaya başlarsa ne olacak, bir düşünün.
*Başbakan beğenmediği için Madam Bovary'i, kocasını aldatan bir kadını anlattığı için Anna Karenina'yı meydanlarda mı yakacağız? Sokaklarda henüz kitap yakmamayı, başbakanın roman okumamasına mı borçlu olacağız? Başbakan kendini her türlü eser hakkında hüküm verecek kadar yetkin ve beğenmediği
 her şeyi yok ettirecek kadar güçlü görüyorsa, Türkiye'de bütün sanat
 eserlerinin kaderi başbakanın iki dudağı arasına mı sıkışacak? Buna itiraz etmeyecek miyiz? Buna isyan etmeyecek miyiz? Boyun mu  böyle bir hoyratlığa? Kendini tek merci olarak gören biri mi belirleyecek bütün sanatçıların ve eserlerinin kaderini? Ben bunu kabul etmem
  *Bunu kabul edeceksin, sineye çekeceksin, buna öfkelenmeyeceksin, karşı çıkmayacaksın diyerek beni hapisle tehdit eden başbakanla savcı, korkutmak için kendilerine başkasını bulsunlar.

*Onların gücü yetmez beni korkutmaya.
*Ben bu ülkede kimsenin kaderi, bir insanın iki dudağı arasına sıkışmasın istiyorum, ben bu ülkede herkesin özgür olmasını, fikirlerini söylemesini, ibadetini yapabilmesini, eserlerini yaratabilmesini, dilini konuşabilmesini,istediği gibi giyinip, istediği gibi fikirlerini söyleyebilmesini savunuyorum.
*Başbakan neyi savunuyor? Bir heykeli tek emirle yıktırabilen biri neyi
savunabilir? Heykeli yıktırılan heykeltıraşı kim savunacak bu ülkede, kim ona sahip çıkacak, kim adalet isteyecek, kim güçsüz birinin gadre uğramasına engel olacak? Bir zamanlar bu soruların cevabı olarak bu ülkede çok insan bu başbakanın adını söylüyordu, bugün bunu söylemek çok zor.
*Referandumu öylesine büyük bir zafer kazandı ki başbakan, omuzları o zaferin ağırlığını taşımaya yetmedi.

*Aradan daha altı ay geçmeden heykelleri yıktırtmaya başladı.*
*Eskiden durduğu yerden öylesine savruldu ki bu insan, bütün dindarlığına,bütün inancına, yaptığı bütün dini vurgulara rağmen bugün Hazreti Muhammed'in bir hadisi söylendiğinde bunu hakaret olarak kabul ediyor.*Bir hadisten gocunan dindar Müslüman, ne o hadisten, ne o hadisi söyleyenden kuşku duymalı.
*O insanın kuşku duyacağı tek varlık, kendisidir.
*Başbakan bunu bile fark edemiyor artık.
*O dindar başbakanın hakkımda yazdırdığı iddianamede, aleyhime delil olarak peygamberin bir sözünü söylemem gösteriliyor.
*Kendi zaferiyle yaralanmak budur işte.
*Gücünü öyle yanlış kullanırsın ki sonunda peygamberinin sözü sana hakaret gibi gözükmeye başlar
*Peygamberinin sözünden korkan, peygamberinin sözünden gocunan dindar biri,bir ülkeyi yönetmekten ziyade trajik bir romana başkahraman olmaya daha uygundur.
*Acıklıdır durumu çünkü ve bu acıklılık, güçle, iktidarla birleştiğinde ortaya çok tehlikeli biri çıkar.
*Ben, bu ülkenin tarihi liderlerinden biri olabilecek bir insanı, kendi varlığını, düşüncelerini, inançlarını yok sayan bir zafer yorgunu olmaktan kurtarabilmek, kişisel bir trajedinin ülkenin bütününe yayılmasını engelleyecek bir uyarıda bulunabilmek için yazdım o yazıları.
*Hakaret etmedim.
*Başbakanın bana karşı kullanmaya kalktığı hırpalayıcı dili, yazdıklarımı daha iyi kavrayabilsin diye ona karşı kullandım.
*Ama tarihi bir lider olmakla bir trajedi kahramanı olmak arasında sallanan bu başbakan, her şeyin sadece kendisine mübah olduğunu sandığından, bunun hakaret olarak görülüp cezalandırılmasını istedi.
*Sayın Yargıç, Vereceğiniz karar benimle ilgili olmayacak.
*Siz bu ülkenin hukukunun, keyfi davranışlara, gücün hoyratça
kullanılmasına, güçsüzlerin ezilmesine cevaz verip vermediğine karar
vereceksiniz.

*Beni mahkum ederseniz, başbakan daha çok heykel yıktırır.
*Mahkum etmezseniz belki hata yaptığını fark eder.Bunu fark ederse, hem bu ülke, hem de kendisi kazanır.
*Ben, kendi zaferlerinin ağırlığıyla yolunu şaşırmış bu başbakana yardım etmenizi isterim.