27 Şubat 2013

Mustafa Sarıgül'ün gerçeği..


 
 
Sarıgül, İstanbul'da kazanabilir mi: Kazanır...
 
Ancak silah dayasanız adaylığını koymaz... Çünkü o sadece Şişli'deki 'dükkanın' açık kalmasının peşinde'

İstanbul'un trafiği en keşmekeş, havası en kirli, en fazla çarpık kentleşmenin olduğu ilçesi hangisidir desem... Ve en borçlu belediye hangisidir diye eklesem... Ne cevap verirsiniz... Ben tüm soruların cevabını peşinen söyleyeyim: Şişli...
Peki nasıl oluyor da Şişli'nin başkanı Sarıgül en başarılı belediye başkanı olarak biliniyor? Ve Şişli yetmiyor solun yeni umudu olarak pazarlanmaya çalışılıyor. Kendi kendinize sordunuz mu? Ben sordum... Bu sorunun cevabı Mustafa Sarıgül'ün PR'larla örülü yaşamında gizli. Gelin o zaman birlikte 'solun son umudu' olarak pazarlanan Sarıgül'ün gerçek hayat hikayesine bir uzanalım...

Mustafa Sarıgül 1956'da Erzincan'ın İliç İlçesi'ne bağlı Güngören Köyü'nde dünyaya geldi. İlkokulu Güngören'de okudu. Ailesi birçok Anadolu köylüsü gibi köyünde geçinemiyordu. İstanbul'un yolunu tuttular. Babası Hakkı Bey'in elinde bir meslek yoktu.

MERKEZ Mahallesi, Yeniyol Sokak, 4 No'lu Park Apartmanı'nın apartman görevlisi oldu. Hakkı Sarıgül çocuklarını zor koşullarda da olsa okutmak istiyordu. Mustafa, Şişli Ortaokulu'na kaydoldu. Ardından ise Zincirlikuyu Yapı Meslek Lisesi'ne gitti. Dönemin bakanı Mustafa Üstündağ'ın başlattığı 3 aylık öğretmenlik kursunun ardından öğretmen olarak çıktı. Ancak tek bir derse dahi girmedi. Onun gözü hep yükseklerdeydi.

İETT SINAVINDA BİRİNCİ


MUSTAFA Sarıgül, önce Kağıthane Belediyesi'nde çalıştı. Ardından İETT sınavlarına girdi. Sınavı birincilikle kazandı. Siyasi rakipleri Sarıgül'ün bu başarısını 'gülümseyerek' dinliyorlar. Onlara göre Sarıgül, rüşvet vererek sınav cevap anahtarını ele geçirmişti. Yoksa yazılıda 100 alırken neden sözlüde 58 alsındı?

NEYSE geçelim...

MUSTAFA Sarıgül, artık hayatının kurgusunu değiştirecek iki kurumla neredeyse aynı zamanlarda tanışmıştı... CHP ve belediye...
CHP gençlik kollarına üye olmuş ve belediyenin İETT'sinde çalışmaya başlamıştı.

CHP'DE kendisine örnek aldığı isim ise İstanbul milletvekili Abdurrahman Köksaloğlu'ydu.

Köksaloğlu aslen Sivas Suşehri doğumluydu. O da Mustafa Sarıgül gibi belediye meclis üyeliğinden gelmiş, 1973 seçimlerinde İstanbul milletvekili seçilmişti. Mustafa Sarıgül, Köksaloğlu'nun evinden çıkmıyordu.

'ÇOCUK OLMAYACAK'


ABDURRAHMAN Bey'in iki kızı vardı: Hülya ve Aylin.
HÜLYA Köksaloğlu'nun kalbi delikti. Doktorlar fazla yaşamayacağını söylemişlerdi. Eve gelip gidişleri sırasında Mustafa Sarıgül, Hülya'ya ilgi duydu. Hülya da bu hastalıklarla örülü yaşamında bir kez olsun gelinlik giymek istiyordu. Baba Köksaloğlu itiraz etti. Mustafa Sarıgül'e güvenmiyordu. Fakat hasta kızının son isteğini geri çeviremedi.
TEK bir şart koştu: 'Çocuk yapmayacaksınız.'
ZATEN bunu doktorlar söylemişti: Hasta kalbi gebeliğe dayanamazdı.

MUSTAFA çocuk olmayacak sözü vererek evlilik iznini kopardı. Artık İstanbul CHP'nin en önemli isminin damadıydı.

ANCAK tabii ki kayınpederine verdiği sözü tutmadı. Hülya Sarıgül hamile kalmıştı. Mustafa'ya göre çocuk yapmak, Allah'ın bir 'emir'iydi. Emir'e karşı çıkılmazdı. Doğan çocuklarına 'Abdurrahman Emir' ismini koydular.

DEĞİŞMEYEN VEKİL

ABDURRAHMAN Köksaloğlu'nun Abide-i Hürriyet Caddesi'ndeki Pirelli Lastik bayisinin de adı 'Oto Sivaslı'ydı. Aynı zamanda otopark işletmeciliği ve taksi işletmeciliği de yapıyordu. İki ülkücü militan akşam saatlerinde lastik bayisinin önüne geldi. Biri kapıda gözcülük yaptı. Diğeri içeri daldı. Masasının başında çalışan Abdurrahman Bey'e 2 el ateş etti. Her iki kurşun da kalbine saplanmıştı.

Abdurrahman Bey ayağa kalktı, zorlukla da olsa dükkanın depo bölümüne kadar süründü. Orada yığıldı. Ameliyata alınan Abdurrahman Köksaloğlu kurtarılamadı.

KÖKSALOĞLU'NUN ölümünden sonra dükkanda işleri toplamaya çalışan iki kişi vardı. Biri genç damat Mustafa Sarıgül diğeri getir götür işlerine bakan Bayram Özata!..(Bayram Özata sonraki yıllarda değişmeyen Belediye Başkan Vekili oldu. Ayrıca Bayram Bey'in ticarette de işleri rast gitti. Özata Şirketler Grubunu kurdu. Sarıgül'ün siyasi rakipleri Abdurrahman Köksaloğlu'nun öldüğü gün çelik para kasasının kaynak makinesiyle kesildiği iftirasını da attılar. Oysa zaten Sarıgül'e yüklüce bir servet kalmıştı. Kaynak makinesine lüzum yoktu.)

ABDURRAHMAN Köksaloğlu'nun cenazesinde tabutu dönemin İstanbul Belediye Başkanı Aytekin Kotil'le birlikte omuzladı. Artık yakınlaşma sırası Aytekin Kotil'e gelmişti.

BABASININ ölümünden bir yıl sonra... Hülya Sarıgül de yaşama veda etti.

BU arada Mustafa Sarıgül'ün siyasette yıldızı parlıyordu. 1987 genel seçimlerinde ön seçimle girdiği seçimlerden parlamentonun en genç milletvekili olarak çıktı.
MUSTAFA Sarıgül 1993'te Aytekin Kotil'in yeğeni Aylin Kotil'le evlendi.

SİYASETTE önünü açan kişi ise Hüsamettin Özkan oldu. 1999 yerel seçimlerinde aday gösterilmeyeceğini anlayınca DSP genel merkezine gitmiş ve saatlerce beklemişti. Ağladığı konuşuluyordu. Sarıgül hırsına yenik düşmüştü. Hüsamettin Bey gücünü gösterdi ve Sarıgül Şişli'den belediye başkan adayı oldu.

TAM 15 yıldır bu görevde... Şişli Belediye Başkanlığını yürütüyor. Ama onu asıl popüler kılan şeyin başında cenaze işleri geliyordu. Ölü evinin yasçısı düğün evinin tefçisi lakabı da buradan kaynaklanıyor. Teşvikiye Camii'ndeki hiçbir cenazeyi kaçırmıyordu.

BİR de hemen hemen Anadolu'nun her yerinde Şişli Belediyesi'nin cenaze arabasını görebilirsiniz. Kim nereye nakil isterse şehir bölge önemli değil... Üzerinde Şişli Belediyesi logolu cenaze arabası hizmetinizdedir.

MEDYAYLA ilişkileri de her zaman iyi oldu. Mesela onu yere göğe koyamayan birçok TV-gazetecinin program sponsoru milimetrik İnşaattı. Milimetrik İnşaat, Emir Sarıgül'ün şirketiydi. Bir diğer şirketinin ismi ise oldukça ironikti. Maritza... Maritza Latince 'bitmeyen ortaklık' anlamına geliyordu.

Türkiye'nin en büyük 500 şirketinin 420'sinin genel müdürlükleri Şişli sınırları içerisindeydi. Ve şirketinizin rahat edebilmesi için Şişli Belediyesi ile 'iyi' ilişkiler kurmak zorundaydınız. (Bir belgesel hazırlıyorum. Adı 'İrtifada Sessizlik' İmar Planı tadilleriyle yapılan büyük vurgunu ve medyanın büyük suskunluğunu anlatıyorum) Sarıgül'le 'iyi' ilişkiler kurulursa sorunsuz bir şekilde ticari hayatınıza devam edebilirdiniz. Sarıgül'ün Şişli'deki en büyük yaratıcılığı buydu.

'İYİ' İLİŞKİ PEŞİNDE

ÖRNEĞİN... İlaç sektörünün tartışmasız 1 numarası olan bir holdingimiz yapacağı alışveriş merkezi için izin almasının yeterli olacağını düşündü. Sarıgül'le 'iyi' ilişkiler kurmadı. Sonuç tam bir felaket oldu. İnşaat bitmiş, dükkanlar hazırlanmış ama istenen belediye izinleri bir türlü çıkmıyordu. Sonunda canına tak eden holdingin patronu Ankara'nın yolunu tuttu. Sarıgül'ü Deniz Baykal'a şikayet edecekti. Yine de kibar bir dille Sarıgül'ün gereksiz yere sorun çıkardığını söyledi. Baykal Sarıgül'ü aradı. 'Beyefendi'ye kanunlar çerçevesinde lütfen yardımcı ol' dedi. Sarıgül kavga değil 'iyi' ilişki peşindeydi. 'Efendim bir 'evrak' eksik kaldı tamamlasınlar hemen ruhsatı vereceğim' dedi.

'Evrak' tamamlandı, 'iyi' ilişki kurulmuş oldu.

MUCİZEVİ yöntemlerle arsa yaratabiliyordu. Feriköy'de yolu bir inşaat şirketine verdi. Evet evet yanlış okumadınız. Bir inşaat şirketi Lalaşahin Caddesi üzerinde inşaata başladı ve rezidans yaptı. Şimdi yol rezidansın etrafından dolaşıyor. İnşaat şirketinin Sarıgül'le 'iyi ilişkiler' kurduğu biliniyordu.

SARIGÜL İstanbul'u kazanır mı?

ANKETLERE bakacak olursanız şansı var. Kazanabilir. Ancak bir şartla... Başbakan Erdoğan'ın müsaade ettiği ölçüde... Çünkü Şişli Belediyesi'nin İçişleri Bakanlığı'nda bekleyen dosyaları iş ciddiye binince ortalığa dökülüverir. Bunu da en iyi Mustafa Sarıgül biliyor. O yüzden haftada bir 'abla' dediği Emine Hanım'ı aramayı ihmal etmiyor, bir cenazede karşılaştığı muhtemel rakibi Kadir Topbaş'ı arsız çocuk gibi sarılıp yanağından öpüyor. 'Kadir Topbaş varsa ben yarışta yokum' diyor. (Sarıgül'ün siyasi rakipleri Topbaş'ın çocuklarıyla Emir Sarıgül'ün ortak iş yaptıklarını söylese de gerçekle ilişkisi yok bunun) Ama elbette İstanbul Büyükşehir adaylığı için değil. Sadece Şişli'de yerini koruyabilmek için.
HADİ ben de aynı tahminde bulunayım. Sarıgül'e silah dayasanız da İstanbul'a aday olmaz...
Olamaz...

ÇÜNKÜ o sadece Şişli'deki 'dükkanın' açık kalmasının peşinde.
..

23 Şubat 2013

Balyoz ve Ergenekon tezgahı...

 

 


Aşağıdaki "Balyoz" ve "Ergenekon" adı verilen ve doğrudan Kemalist, Ulusalcı, Laik Cumhuriyet'in korumacısı olan ülke aydınlarıyla, doğrudan T.S.K. yı hedef alan kurmaca davaların kaynağı birinci elden ve bu kurgunun içinde olup da sonradan pişmanlık duyan Orhan AYKUT tarafından anlatılmakta ve itiraf edilmektedir...
 


Orhan Aykut : Bavulu İskender Pala’dan aldık,
CD’leri Ankara’da ürettik!

Bavulu Movenpick Otel’de teslim aldık Tarih: 2007... Yer: İstanbul Movenpick Oteli... 1. Ordu Komutanlığı’nda, 2003’ün Mart ayında yapılan Plan Semineri’ne ait dokümanlar, dönemin AKP Milletvekili İhsan Arslan’a teslim ediliyor.

İhsan Arslan, seminer dokümanlarını Ankara’ya götürüyor ve belgeler üzerinde değişiklik yapılıyor.

Balyoz tertibine hazır hale getirilen belgeler, 2010 yılında Taraf muhabiri Mehmet Baransu’ya veriliyor

Matkap Operasyonu kapsamında çete lideri olmaktan 5 yıl hapis yatan Orhan Aykut, Balyoz davasında kullanılan CD’lerin kimler tarafından ve nasıl üretildiğini Aydınlık’a anlattı.

4 Ekim 2012 tarihinde Metris Cezaevi’nden tahliye olan çıkan Orhan Aykut, 2007 yılında dönemin AKP Milletvekili İhsan Arslan’la birlikte yer aldığı buluşmayı şöyle anlattı:

Aydınlık - Balyoz belgeleri nereden geldi?

Orhan Aykut - Mahkemede anlattım. Uzun saçlı eski bir binbaşı...

Aydınlık - Sınıfını biliyor musunuz?

O.A. - Denizci.

‘İhsan Arslan’la beraber aldık’

Aydınlık - Denizci bir binbaşı, uzun saçlı.

O.A. - Evet. Bir de ABD’li bir senatörle birlikte Mövenpick Oteli’ne getirdiler. O sırada Egemen Bağış da oradaydı. Fakat Egemen Bağış’ın haberi var mı, yok mu bilmiyorum. Biz o belgeleri aldık.

Aydınlık - Egemen Bağış da otelde miydi?

O.A. - Evet oteldeydi. İhsan Arslan’la beraber oturuyordu.

Aydınlık - Aldık derken kaç kişiydiniz?

O.A. - Benimle birlikte İhsan Arslan aldık. Bir de onun koruması, şoförü vardı.

Aydınlık - İsimleri ne onların?

O.A. - Korumanın, polis olanın ismi Ramazan’dı. Soyismini hatırlamıyorum. Şoförü de tam hatırlamıyorum.

‘Ankara Dikmen’deki ofisine götürdük’

Aydınlık - Nasıl belgelerdi bunlar?

Ramazan Akyürek

O.A. - Bir valizin içindeydi. Büyük bir valiz. Çünkü biz Ankara’ya giderken, beraber gittik, aynı arabada gittik. İhsan Arslan yolda sık sık Ramazan Akyürek’i arıyorlardı.

“Bunlar bize çok lazım” diyordu. Biz Dikmen’e gittiğimiz zaman Ramazan Akyürek de geldi. Onlar belgeleri aldılar, 5’inci kata gittiler. Zaten 5’inci katta yaklaşık 50-60 kişi çalışıyorduk.

Aydınlık - Ne yapıyordunuz?

O.A. - Sahte bir şeyler yapıyorduk. Zaten iddianameler orada hazırlandı.

‘İçinde belgeler vardı’

Aydınlık - Bavulu açtınız mı?

O.A. - Açtık.

Aydınlık - Ne vardı içinde?

O.A. - Belgeler vardı, CD’ler vardı.

‘Belgeler 2009’da piyasaya sürdüldü’

Aydınlık - Balyoz belgeleri götürüldü, sonra ne oldu?

O.A. - Orada ayarlandı, 2009 tarihinde de piyasaya sürüldü.

Ali Fuat Yılmazer

Aydınlık - O zaman sizin bahsettiğinize göre şöyle bir şey mi anlamamız lazım: İhsan Arslan başkan olsun. Altlarında Akyürekler, Ali Fuat Yılmazer...

Onun altında, hükümet kanadında bir AKP ekibi var, bakanlarla vs. ilişki içerisinde. Bir tarafta siz ve sizin gibi bazı kişiler, onlarla beraber çalışıyor.

İskender Palalar da bu organizasyonunun içerisinde. Bunlar belge üretiyorlar ve Türkiye’de komplolar düzenliyorlar. Böyle mi anlamamız gerekiyor?

O.A. - Aynen öyle.

Aydınlık - Bu biraz basit oldu ama.

O.A. - Hayır, aynen anlattığınız gibidir.

‘Belgeleri getiren İskender Pala’ydı’

Aydınlık - ‘Uzun saçlı binbaşı’ dediniz. Emekli mi?

O.A. - Emekli değil. İrticadan dolayı ordudan atılmış.

Aydınlık - Adı ne?

O.A. - Adını bilmiyorum.

Aydınlık - Tanıyor musunuz?

O.A. - Tanıyorum.

Aydınlık - Nereden tanıyorsunuz?

O.A. - Sonradan tanıdım.

Aydınlık - Nasıl tanıdınız?

O.A. - İhsan Arslan’ın ekibine dahil oldu, ondan sonra tanıdım.

Aydınlık - Fotoğrafını görseniz budur diyebiliyor musunuz?

O.A. - Tabii tanırım. Ezbere konuşmuyorum.

Aydınlık - Aydınlık Gazetesi, bu kişi için “İskender Pala” dedi.

O.A. - Aynen öyle. Doğrudur.

Aydınlık - Öyleyse İskender Pala, ABD’li bir senatörle, 2007 tarihinin Ekim ayında İstanbul Levent’teki Mövenpick Oteli’ne geldiler, bir bavul dolusu, içerisinde belgelerin, kağıtların, CD’lerin olduğu bavulu size ve İhsan Arslan’a beraber teslim ettiler.

 


 


O.A. - Aynen öyle.

Aydınlık - Bu işi de ordudan atılma, denizci İskender Pala yaptı.

O.A. - Evet.

Aydınlık - Bunu İskender Pala kabul etmiyor ama.

O.A. - Tabi kabul etmez. Adam bir suç işlemiş, burada bir çete var. Büyük bir çete. Kabul eder mi?

Aydınlık - Siz kabul ediyorsunuz ama.

O.A. - Ben adam gibi adamım. Kabul ederim.

Aydınlık - İskender Pala başka işlere karıştı mı?

O.A. - Onu görmedim.



Orhan Aykut kimdir?

Orhan Aykut; 1963, Muş doğumlu. İstanbul Fatih’te ticaretle uğraştı. AKP Milletvekilleri İhsan Arslan ve Abdullah Veli Seyda ile aşiret ilişkileri nedeniyle yakınlık kurdu ve birçok milletvekiliyle ticaret yaptı.

Aykut, Tekirdağ Cumhuriyet Başsavcısı Ercan Başaran ve Metin Arda’ya ayrı ayrı verdiği ifadelerde AKP Diyarbakır Milletvekili İhsan Arslan ve dönemin İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek’le yaşadığı anlaşmazlıklardan hemen sonra “Matkap” adı verilen operasyonla 2008’in Ocak ayında gözaltına alındı.

İddianameyi İstanbul Cumhuriyet Savcısı Hikmet Usta hazırladı. Dava İstanbul 14. Ağır Ceza’da kabul edildi.

Aykut, hüküm giymeden 10 gün önce; 18 Mayıs 2010’da Başsavcı Ercan Başaran ve Metin Arda’ya ihbarda bulundu ve İhsan Arslan ve Ramazan Akyürek’in yasadışı dinlemelerin başında yer aldığını anlattı. Bundan sonra devlet içindeki bu yapılanmaya ilişkin bildiklerini anlatmaya başlayan Aykut’un başına gelmeyen kalmadı.

Aykut’un 2 oğlu, ifadeden birkaç gün sonra tehdit edildi. Orhan Aykut, 4 Ekim 2012 tarihinde tahliye edildi.


AYDINLIK 17 Ocak 2013

‘Silahları gömün’ talimatı İHSAN ARSLAN’dan
Orhan Aykut, Ergenekon-Poyrazköy kazıları öncesi yaptığı tanıklığı anlattı
 
Silah gömülmesi işinde Arslan, Akyürek ve Yılmazer var

İhsan Arslan’ın AKP Milletvekili olduğu dönem en yakınında bulunan isimlerden Orhan Aykut, Ergenekon-Poyrazköy kazılarında bulunduğu iddia edilen silahları anlattı. Aykut, ‘Mühimmatlar, İhsan Arslan’ın talimatıyla gömüldü’ dedi

Eski AKP Milletvekili İhsan Arslan’la, yine eski vekil Abdullah Veli Seyda aracılığıyla yakınlık kurduktan sonra Arslan ekibine katılan Orhan Aykut, Aydınlık’a özel açıklamalarda bulundu.Aykut, dünkü Aydınlık’ta, Balyoz CD’lerinin nasıl üretildiğini anlatmıştı.

Ergenekon ve Poyrazköy soruşturmalarında gündeme gelen gömülü mühimmatlar konusunda da Aykut’un çarpıcı açıklamaları oldu.

Aykut, gömülü mühimmatlar ve silahlar konusunda şu açıklamaları yaptı:

‘2005’te başladılar’
Orhan Aykut- Delil yok ya, silah gömdüler, sahte belgeler yapıldı, sahte deliller üretildi. Hepsi yapıldı.

Aydınlık - Nereye gömüldü bu silahlar?

O.A.- Türkiye’nin 81 iline de gömüldü. Kafasını kaldıran, bu silahlarla irtibatlandırılıyordu.

Aydınlık- Nasıl yani? Kaç yılında gömdüler, kimler yaptı bu işi?

O.A.- 2005’ten sonra başladılar gömmeye. Örneğin Zir Vadisi’ndeki silahları bizzat Ankara İstihbaratı gömmüştür. İhsan Arslan’ın şeyinde oldu. O krokiler vs. hepsi İhsan Arslan’ın ofisinde üretilmiş, sahte.

Aydınlık- Başka nerelerde gömüldü bu silahlar?

O.A.- İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de. Daha başka yerlerde. Bu silahların çoğu çıkarılmamıştır zaten. Yani onların yaptığı operasyonların çoğu başarısız. Öyle görüyorlar. Şu anda başarısız.

Aydınlık- Sözünü ettiğiniz silahlar, Ergenekon kapsamında yapılan aramalarda bulunan silahlar mı?

O.A.- Evet.

Aydınlık- Poyrazköy’de de var.

O.A.- Evet. Poyrazköy de var. Örneğin Bedrettin Dalan’ı diskalifiye etmek, okullarını kapatmak için onun toprağına da gömdüler.

Aydınlık- Poyrazköy’deki silahları kim gömdü?

O.A.- Kendileri gömmüş. İhsan Arslan’ın yanında en az bin kişi çalışıyor.

‘Akyürek, Yılmazer var’

Aydınlık- Kim bu bin kişi? Yani görevleri açısından soruyoruz.

O.A.- Bunların içinde savcısı da, hakimi de, polisi de, doktoru da var. Bunlar büyük bir yapı.

Aydınlık- Mesela hangi savcı onlarla birlikte hareket ediyor? Hangi savcı, hakim, polisler bu yapının mensubu?

O.A.- İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek. Ali Fuat Yılmazer, İstihbarat Şube Müdürü. Bunların emrinde kaç bin tane polis var... Kaç tane muhbir var...

Aydınlık- Siz bu silah gömülme işlemlerine hiç tanıklık ettiniz mi?

O.A.- Tanıklık şu şekilde. Adam Manisa’dan yüklüyordu silahları, getiriyor, gömüyordu.

Aydınlık- Nasıl oluyor?

O.A.- Örneğin biz otelde oturuyorduk, belgeler geliyordu. Burada bu kadar gömülmüş, şurada şu kadar gömülmüş vs.

Aydınlık- Kayıt altına mı alınıyordu?

O.A.- Evet kayıt altına alınıyordu.

Aydınlık- Manisa dediniz. Niye Manisa?

O.A.- Bilmiyorum.

Aydınlık- Manisa’da bir yer mi var?

O.A.- Askeriyenin bir yerinden geliyordu bunlar.

Mustafa Dönmez’in bahçesindeki silahlar

Aydınlık- Yani askeriyenin mühimmatını ya da silahını alıp, Manisa’dan çıkartıyorlar, Ankara’ya ya da çeşitli yerlere gömüyorlar mıydı?

O.A. - Evet. Çeşitli yerlere. Örneğin Erzurum’a da gömdüler, Muş’a da gömdüler. Krokiler ellerinde. Mesela Yarbay Mustafa Dönmez. Nereden biliyorum diyeceksiniz.İhsan Arslan’la kavga ediyorum.

Aydınlık- Ne kavgası?

O.A.- Bunlar Sapanca’da komşu.İhsan Arslan’ın korumaları Yarbay Mustafa Dönmez’i tartaklıyorlar Sapanca’da. Bunlar birbirlerine giriyor, kavga ediyorlar, birbirlerini tehdit ediyorlar. İhsan Arslan bizzat emir veriyor, Ziir Vadisi’ndeki silahları onunla irtibatlandırıyorlar. Bu ortada. Her şey ortada.

Aydınlık- Bu kavgayla mı ilgili bunlar yaşıyor?

O.A.- Tabii ki. Birisi kavgadan, birisi solcudur, birisi Atatürkçüdür, birisi bilmem nedir. Bunlardan olmayanları tek tek topluyorlar.

Aydınlık- Mustafa Dönmez’in Sapanca’daki evinden de bir takım mühimmatlar çıktı.

O.A.- Kendileri koydurmuştur.

Aydınlık- Kendileri derken...

O.A. - İhsan Arslan koydurmuştur.

Anlaşmazlık yaşadı, hapse atıldı

Orhan Aykut, İhsan Arslan ve dönemin Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek ile anlaşmazlığa düştükten sonra Matkap operasyonu kapsamında 3 Ocak 2008 tarihinde saat 21.30 sularında eşofmanlı olarak evinin önünde otururken gözaltına alındı.

Sabah 06.30’a kadar polis otosunda elleri arkadan kelepçeli olarak gezdirildi.Sonra da Halime Dayan adlı kişinin Fatih’teki ikametgahına polis zoruyla sokuldu.Orhan Aykut orada gözaltına alınmış gibi gösterildi. Polisin çektiği kamera kayıtları ve fotoğraflar medyaya servis edildi.

Orhan Aykut 57 aylık tutukluluğunun ardından 4 Ekim 2012’de Metris Cezaevi’ndeyken tahliye edildi.


AYDINLIK 18 Ocak 2013

ÖCALAN 66 İSİM VERDİ’

İhsan Arslan, Öcalan’dan daha tehlikeli’
Bir dönem İhsan Arslan’la çalışan Orhan Aykut, Arslan’ın sık sık İmralı’ya gittiğini söyledi.Öcalan’ın, bu görüşmelerde 66 kişilik isim listesi verdiğini belirten Aykut, ‘Listede Çetin Doğan, Cemal Temizöz, Kamil Atak ve Levent Ersöz var’ dedi

Dönemin AKP Diyarbakır Milletvekili İhsan Arslan’ın ekibinden ayrıldıktan sonra Matkap Operasyonu kapsamında tutuklanan Orhan Aykut, “Arslan, Öcalan’dan daha tehlikeli” dedi.

Aydınlık’a konuşan Aykut, Arslan’ın sık sık İmralı’ya giderek Abdullah Öcalan ile görüştüğünü ifade etti.Aydınlık’a, İmralı kaynaklarından ulaşan bilgi de, Orhan Aykut’un anlatımlarını doğruladı.

Kaynaklar, Arslan’ın liste aldığı görüşmeyi, MİT’çiler eşliğinde gerçekleştirdiğini belirtti.

‘Açılım’da kilit isim
İmralı kaynakları, Arslan’ın açılım sürecinde de önemli görevlerde bulunduğunu bildirdi.Buna göre İhsan Arslan, İmralı ile 2008’den bu yana yürüttüğü görüşmelerde Öcalan’ın yeniden örgüte hakim olmasını ve açılım sürecine dahil edilmesini sağladı.

MİT’in bilgisi dahilinde yapılan görüşmeleri,Başbakan Erdoğan’ı temsilen yürüttü.MİT’in Öcalan ile teması bu görüşmelerden sonra başladı.Arslan, 2012’de İmralı’ya üç defa gitti.Şubat, Temmuz ve Ekim aylarındaki görüşmelerin ikisi MİT’çilerin biri ABD’lilerin katılımıyla gerçekleşti.

‘Sağ kolu gibi’
İhsan Arslan, İmralı’yı ziyaret eden ilk vekil. Abdullah Öcalan’ın sağ kolu gibi.

- Ne zaman ziyaret etti?

2002’den sonra sık sık Öcalan’ı ziyaret etti.

- Kimin adına bu ziyaretleri gerçekleştirdi?

Hükümet adına.

- Nereden gidiyordu?

Ankara’dan, İstanbul’dan... Ataköy’den biniyordu bazen. Bazen helikopterle gidiyordu.

- Görüşmelerin içeriğine dair bilginiz var mı?

Sadece Öcalan’ı serbest bırakacaklarını söylüyordu. Eylemlere ara vermelerini istiyordu. Halen de gidip geliyor.

‘Öcalan 66 kişilik liste verdi’
İhsan Arslan’ın, bir İmralı dönüşünde 66 isim getirdiğini biliyorum.

- 66 isim derken neyi kastediyorsunuz?

Bunların tutuklanmaları için Öcalan, İhsan Arslan’dan rica etti.

- Kimler var orada?

Benim şu anda aklımda kalanlar şöyle: Çetin Doğan, Cemal Temizöz, eski Cizre Belediye Başkanı Kamil Atak, Levent Ersöz.Bu bilgiyi, dönemin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’ya gönderdiğim mektupta da belirttim.

‘Güneydoğu bölgemizden Kürdistan diye söz eder’
- İhsan Arslan’ın, PKK’ya desteği var mı?

Olmaz olur mu. Öcalan’dan daha tehlikeli. Hiçbir zaman Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi demiyor, Kürdistan diyor.

“Elbette bir gün Kürdistan kurulacaktır” diyor. Oslo görüşmelerinin başında da o geliyor. Bir araya getiren İhsan Arslan.

‘Faili meçhullerin yakınlarını tek tek gezdi’

Türkiye’de faili meçhul kişileri gezdiler. Mesela İhsan Arslan; Doğu ve Güneydoğu’da faili meçhul kalan kişilerin yakınlarını tek tek ziyaret etti.

Bunları resmi bir işe yerleştirip, para yardımı yaptı.

Arslan, “İleride yapacağımız operasyonlar için siz şikayetçi olun. Bize destek olun ki biz bu işi yürütelim” dedi.

- Faili meçhul soruşturmaları da böyle mi başladı?

Evet, böyle başladı.

- Bizzat kendisi böyle bir faaliyette mi bulundu?

Evet. Milletvekilliği yapmamıştır. Gidin bakın kaç defa Meclis’e gitmiştir?

Sadettin Bilgiç’in evini bombalamaktan yargılandı

İhsan Arslan, 1970’li yılların önde gelen siyasetçilerinden Sadettin Bilgiç’in evini bombalamıştı.Olayı, Sadettin Bilgiç, “Hatıralarım” isimli kitapta “Bizim evi dinamitle uçuracaklardı” başlığıyla, şu şekilde anlatıyor:

“Rahmetli babam 1970 yılının kurban bayramında kalça kırığından ameliyat olmuş, hastanede yatıyordu. Hastanede babamı ziyaret ederek eve geldiğimizde hemşerilerimle ve yazıhanemde çalışma imkanı verdiğim gençlerle karşılaştım. Hepsine ayrı ayrı hoşgeldin dedikten sonra kahvaltı için içeride bir odaya çekildik. O sırada ‘salonda yangın var, vestiyer yanıyor’ bağrışmaları oldu. Salona geldim.

“Pencerede bir oyuncak otobüs kutusu vardı. İçine dört adet dinamit lokumu yerleştirilmiş olduğunu görmeyelim mi! Derhal polise haber verdik... Ankara Emniyet Müdürü ve Ankara Valisi de geldiler.

“Polis, yaptığı incelemede, yazıhanemde çalışmalarına izin verdiğim gençler arasında bulunan, Sason’lu olduğunu ve Yükseliş Koleji’nde çalıştığını öğrendiğim bir gencin bombayı koyduğu anlaşıldı. Yine de davaya müdahil olmadım. Kamu davası yürüdü ve altı aya mahkum olan genç daha sonra tahliye edildi. En ağırını ve ilkini hafif atlattığımız bu anarşik hareketin basına yansımasını istemedim.”

Gazeteci Emin Çölaşan, Hürriyet Gazetesi’ndeki köşesinde 28 Eylül 2006 tarihinde, o Sasonlu gencin İhsan Arslan olduğunu yazdı.

PKK kampına olaylı ziyaret

İhsan Arslan’ın hayatında önemli bir yer de, Mazlum Der Genel Başkan Yardımcısıyken yaptığı PKK kampına gidiş de yer aldı. 1996 yılında çatışmalarda PKK tarafından kaçırılan askerleri almak için dönemin Refah Partisi Van Milletvekili Fethullah Erbaş ve İnsan Hakları Derneği Genel Başkanı Akın Birdal ile birlikte örgütün kampına gitti. Arslan, Erbaş ve Birdal ile birlikte 9 Aralık 1996 tarihinde 6 askeri alıp, Habur’dan Türkiye’ye giriş yaptı. Ancak kampta çekilen fotoğraflar, günlerce Türkiye’de eleştiri konusu oldu.

İhsan Arslan kimdir?

M. İhsan Arslan, 1 Ocak 1948’de Sason’da doğdu. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdi. Kamu’da memurluk ve öğretmenlik yaptı. İhracat-ithalat ağırlıklı olmak üzere ticari faaliyetlerde bulundu. Yabancı sermayeli şirketler kurarak Diyarbakır’da boru, kablo ve mermer fabrikaları kurdu. Zaman Gazetesi’nin imtiyaz sahibi oldu. Mazlum-Der’in iki dönem Genel Başkanlığı görevinde bulundu.

22. Dönem’de AKP Diyarbakır Milletvekili olarak Meclis’te yer aldı. İyi düzeyde Arapça ve Farsça biliyor.


AYDINLIK 19 Ocak 2013
 
Akyürek bana polis kimliği verdi

Orhan Aykut, İhsan Arslan ve ekibinin faaliyetlerini açıkladı…
Ergenekon, Balyoz, Odatv, Balyoz, Poyrazköy yapılan bu operasyonların hepsi sahte belgelerle, sahte dijital şeylerle yapılmıştır…

‘Akyürek odasında sigaramı yaktı’

Orhan Aykut, İhsan Arslan ekibinin içindeki üst düzey emniyetçinin eski İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek olduğunu açıkladı.Orhan Aykut, ekipten kopmadan önce aldığı özel kimlikle istediği yere girip çıktığını söyledi

Eski AKP Diyarbakır Milletvekili İhsan Arslan’ın ekibinde yer alan, ancak daha sonra ekipten kopan ve bir operasyon sonucu 5 yıl tutuklu kalan Orhan Aykut, Arslan ekibinin içindeki üst düzey emniyetçiyi açıkladı.

Aydınlık’a konuşan Aykut, içindeki cemaat yapılanmasının en önemli isimlerinden olan eski Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek’in, ekibin beyin takımında olduğunu açıkladı.



Akyürek’in kendisine özel bir kimlik verdiğini açıklayan Aykut,
“Akyürek’in Ankara’daki İstihbarat Daire Başkanlığı’nda çalışma odası vardı. Koltuğuna oturdum, sigaramı o yaktı” diye konuştu.Orhan Aykut’un açıklamalarına devam ediyoruz:

‘Kızıyla bile tanıştım’

Ramazan Akyürek’le, Trabzon’dan Ankara’ya geldiği zaman İhsan Arslan bizi tanıştırdı.

“Bu Orhan Aykut. Bizimle hareket edecek artık. Her konuda güvenmeni rica ediyorum” diye tanıştırdı.

Akyürek’le çok samimi olduk. Her yerde görüşüyorduk. Özellikle Akyürek’in Ankara’daki İstihbarat Daire Başkanlığı’nda.Ofisinde değil. Çalışma odası vardı onun. Akyürek’in koltuğuna da oturdum. Orada benim sigaramı Akyürek yaktı.Akyürek’in kızını da birkaç defa gördüm. İstihbarata gelip babasını ziyaret ediyordu. Adı Nalan. Küçük bir kızdı. Başı açıktı.

‘Yapının başında’

İhsan Arslan’ın ekibinde bin kişi çalışıyor. Bunların içinde savcısı da, hakimi de, polisi de, doktoru da var.

Bunlar büyük bir yapı.

İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek işin başı.

Ali Fuat Yılmazer, İstihbarat Şube Müdürü. O da yapının başındaki isimlerden.

Mesela istihbarattan bana bir kimlik verdiler, istediğim yere giriş çıkış yapabiliyordum. Bunu Ramazan Akyürek bana vermişti.

Ramazan Akyürek bir gün benden 2 tane fotoğraf istedi. 2 ya da 3 tane verdim, yaptı getirdi.Üzerinde “Her türlü silahı taşıyabilir, arama yapılamaz” yazıyordu. Benim fotoğrafım vardı. Benim adıma düzenlendi. Gerçek kimlik.Her yere girip çıkıyordum. Polisevi’nde, Orduevi’nde kalıyordum. Gel keyfim gel...

Bana keleş verdi’
Görevi bölümünde “terör uzmanı” yazıyordu. Kimlik sahte değildi. Kadrolu değildim ama her yere girip çıkıyordum.Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı’ndaki kayıtlarda ismim mutlaka olmalı. Ben o kimliği 3-4 sene taşıdım. Olması gerekir.

Arabamda, TBMM giriş çıkış kartı da o kimlik de vardı.

İstihbarat bana uzun namlulu bir silah; keleş de verdi. Ramazan Akyürek verdi.

Dedim “Bana silah verin”. O da “beğen buradan” dedi ve çıkardı keleşi verdi. Temiz, sıfır daha. Bir de benim silahım vardı, tabancam. Ruhsatsız.

Can güvenliğim yok’

- Akyürek’le samimiyetinizin ölçüsünü anlatır mısınız?

Yapılan operasyonlarla ilgili bana bilgi vermişti. Ben de “Ağabey bu şekilde olur mu? Nasıl böyle bir operasyon yapıyorsunuz? Adamın suçu yok” dedim.

Örnek gösterdi:

“Eskiden kız türbanıyla üniversiteye giderse okuldan atılıyordu. Biz bunlardan intikam almak zorundayız. Türkiye’yi değiştireceğiz. Biz Amerika’nın gücünü arkamıza aldık. Bunu yapacağız. Bir taşla 3 kuş vuracağız. Bir, ulusalcıları ve Atatürkçü’leri diskalifiye edeceğiz. İki, Kürt’ü ‘Kürdüm’ diye korkmaktan çıkaracağız ve Abdullah Öcalan’ı serbest bırakacağız. Terör olayını bitiririz. Bunu yapmak için birkaç kişiyi içeri atacağız” dedi.

“Bunları tutuklamamız lazım” diye isim listesi verdi mi size?
Verdi. Listede Doğu Perinçek, Tuncay Özkan, Veli Küçük var. Sadece Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy değil, başka yerlerden de isimler toplanıyordu...

Mesela adam gayrımeşru bir şey yapmış, bunu oraya bağlıyor.Veya bir yerden geçmiş. Sen neden oradan geçtin?
İfadesini verene kadar 2 yıl geçiyor.

Eski Edirne Emniyet Müdürü Hanefi Avcı sık sık İhsan Arslan’la görüşüyordu.Hanefi Avcı bu işleri biliyor.

- Akyürek’le nasıl bir çıkar ilişkiniz vardı?

Girmeyelim.

- Bence girelim.

Benim can güvenliğim yok.

- Can güvenliğinizi görüntüyle sağlıyoruz.

Benim can güvenliğimi bu kaset kurtarmıyor. Ben biliyorum.

Şunu söyleyebilirim; Ergenekon, Balyoz, Odatv, Balyoz, Poyrazköy yapılan bu operasyonların hepsi sahte belgelerle, sahte dijital şeylerle yapılmıştır. Başka bir şey de yoktur.


AYDINLIK 20 Ocak 2013

Sen bizim Yeşil’imiz olacaksın’

Arslan ve Akyürek’le görüşmelerim tapelerde

Aydınlık’ın 4 gün önce başladığı dizi haber, ‘Orhan Aykut’un açıklamaları’nda en çarpıcı bölüme geldik.

Eski AKP’li Milletvekili İhsan Arslan, Aykut’a “Sen bizim Yeşilimiz” ol diyor. Orhan Aykut, bu teklifi kabul etmediğini söyledi



Eski AKP Diyarbakır Milletvekili İhsan Arslan’ın ekibiyle çalışan ve yollar ayrılınca tutuklanan Orhan Aykut, Arslan’ın geçmişte kendisine “Sen bizim Yeşilimiz ol” teklifi yaptığını söyledi.

Aykut, İhsan Arslan ve eski Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek’le yaptıkları telefon görüşmelerinin yargılandığı davanın dosyasına giren tapelerde bulunduğunu, ancak özellikle Akyürek’le olan görüşmelerinin tapelerinin imha edildiğini belirtti.

Aykut, geçmişteki Kanaltürk baskınının ve Gazeteci Tuncay Özkan’a suikast girişiminin perde arkasında da Arslan’a bağlı ekibin olduğunu söyledi.

Orhan Aykut'un; Arslan'ın teklifi, Tuncay Özkan'a suikast girişimi ve Arslan-Akyürek ilişkisi ile ilgili söylediklerinden satırbaşları şunlar:

"İhsan Arslan, Tuncay Özkan'ın susturulması için beni kullandı. Özkan'ın vurulması için talimat verdi. Mesela 4 kişilik liste vermiş. Diyarbakır eski Milletvekili vardı, Aziz Akgül. Eski Milletvekili Haşim Haşimi, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, Tuncay Özkan. Bunların vurulması için talimat verdi."

Tuncay Özkan'a suikast
"İhsan Arslan o zaman Tuncay Özkan'ın vurulması için talimat verdi. O zaman İhsan Arslan Dubai'ye gitti. Ben yokum hesabı.

Bir akşam üzeri Tuncay Özkan'ın televizyonu basılıyor ve kurşunlanıyor.

Tarih tapelerde geçiyor. Oraya kadar girildi.

Tabii bunu tarayan da polislerle birlikte, polisler de oradaydı yani.

Ramazan Akyürek'in görevlendirdiği polisler.

6 tane polis benim emrimdeydi. O polisleri teşhis ederim.

Tarama işini Nesip diye bir polis yaptı. Soyadını bilmiyorum. Nesip beni aradı dedi ki 'Ağabey biz kurşunladık'. Tamam' dedim, o kadar.

Ben de ihsan Arslan'ı aradım 'Ağabey kurşunlanmış'. 'Tamam' dedi.

Ben o zaman İstanbul Aksaray'daydım, İhsan Arslan Dubai'deydi. Telefon görüşmelerimiz tapelerde var."

Tuncay Özkan, Arslan'ın fabrikalarını haber yaptı

"Tuncay Özkan onun hakkında Azerbaycan'da olan fabrikası ile ilgili haber yapacaktı, İhsan Arslan bu haberin yapılmaması için Tuncay Özkan'a 10 milyon dolar teklif etti.Özkan reddetti. Tuncay Özkan,'Bana 200 milyon dolar da teklif etseniz ben yayınlarım bunu' dedi. Gayri resmi olarak bu fabrikalarda, PKK'lılarla işbirliği ile ilgili bir durum vardı. Haber buydu."

Akyürek'le ilgili tapeler imha edildi

"Ramazan Akyürek'le olan görüşmelerimin tapeleri var. Tapelere giren 90 tane telefon görüşmesi var. Ama hepsi imha ediliyor."

Bana "Yeşil'imız ol" teklifi yapıldı
"Nasıl Tuncay Özkan'a saldırı yapıldıysa başkalarına yapılırdı yani. Mecidiyeköy'ün göbeğinde Tuncay Özkan'ın kanalını taramak nedir? Tapelerde var. Vardı ama mahkeme yok, kanun yok, nizam yok, adalet yok. Orman kanunu var. Ben AKP'nin tetikçisi olmadım. AKP'nin Yeşil'i olmamı teklif ettiler. Reddettim, ihsan Arslan söyledi. Telefon tapelerinde var."


 
İşte ülkenin yaşadığı içler acısı durumun bir kesiti sadece okuduklarınız, ya hala gün yüzüne çıkmayan ihanetler?...
 



15 Şubat 2013

Sokrates’in Üç Filtre Testi...




Bir gün bir tanıdığı büyük filozof Sokrates’e rastladı ve dedi ki “Arkadaşınla ilgili ne duyduğumu biliyor musun?”
 
“Bir dakika bekle” diye cevap verdi Sokrates.
Bana bir şey söylemeden önce seni küçük bir test ten geçmeni istiyorum. Buna “Üçlü filtre testi” deniyor.
 
Üçlü Filtre?
 
“Doğru” diye devam etti Sokrates.
Benimle arkadaşım hakkında konuşmaya başlamadan önce bir süre durup söyleyeceklerini filtre etmek, iyi bir fikir olabilir.
 
Birinci filtre ‘Gerçek Filtresi’: Bana birazdan söyleyeceğin şeyin tam anlamıyla gerçeği yansıttığından emin misin?”
 
“Hayır,” dedi bir süre duraklayan adam…
 
“Aslında bunu sadece duydum ve…”
 
“Tamam,” dedi Sokrates. “Öyleyse, sen bunun gerçekten doğru olup olmadığını bilmiyorsun.
 
Şimdi ikinci filtreyi deneyelim; ‘İyilik Filtresi’. Arkadaşım hakkında bana söylemek üzere olduğun şey iyi bir şey mi?”
 
“Hayır, tam tersi…”

Öyleyse,” diye devam etti Sokrates.
“Onun hakkında bana kötü bir şey söylemek istiyorsun ve bunun doğru olduğundan emin değilsin. Fakat yine de testi geçebilirsin, çünkü geriye bir filtre daha kaldı.

‘İşe Yararlılık Filtresi’.
Bana arkadaşım hakkında söyleyeceğin şey benim işime yarar mı?”

“Hayır, gerçekten pek işine yaramayabilir…”

 “İyi,” dedi Sokrates derin bir nefesin ardından. “Eğer, bana söyleyeceğin şey doğru değilse, iyi değilse ve işe yarar, faydalı bir şey de değilse bana niye söyleyesin ki?”

Bu Sokrates’in iyi bir filozof sayılmasından önce, aklı ile büyük itibar, saygı görmesinin sebebiydi. Aklı ile kendini ve dostlarını toplumsal travmalardan korumasını bildiği gibi, bu konuda örnek bir eğitmendi de…
 
Yakın ve sevdiğiniz herhangi bir arkadaşınız hakkında başıboş konuşmalar duyduğunuz her sefer bu üç filtre testini kullanınız. Hem ilişkinizi, hem saygınlığınızı korumanız için faydalı bir yoldur.
 
 
Kaynak: Felsefe Anekdotları

7 Şubat 2013

Alçaklar yüksekleri göremezler...


 
 
 


Atatürk ve Kurtdereli Mehmet Pehlivan..




Mustafa Kemal Atatürk, 1931’de Ankara’da, yurt dışında Türkiye'yi iyi temsil ettiğini duyduğu Kurtdereli’yle tanışıyor ve o günün gece yarısı kendisine bir mektup yazıyor.
 
Mektubunda:
 
„Seni, cihanda büyük ün almış bir Türk pehlivanı olarak tanıdım. Parlak muvaffakiyetlerinin sırrını, şu sözlerle izah ettiğini de öğrendim: ‚Ben her güreşte arkamda Türk Milleti’nin bulunduğunu ve milletin şerefini düşünürüm.‘Bu dediğini, en az yaptıkların kadar beğendim. Onun için senin bu değerli sözünü, Türk sporcularına bir meslek düsturu olarak kaydediyorum. Bununla, senden ve sözlerinden ne kadar memnun olduğumu anlarsın. “Çoluk çocuğun için sana ufak bir armağan gönderiyorum. O, bu mektubumla beraberdir. Pehlivan ömrünün tam sağlıkla uzun sürmesini dilerim.” diyor.
 
Gece yarısı bu mektubu, Salih Bozok’u görevlendirerek Zafer Oteli’nde kalmakta olan Kurtdereli’ye yolluyor. Mektubun içinde de 1000 Liralık bir İş Bankası çeki koyuyor; çekin üzerini de imzalayarak ve “Kurtdereli Mehmet Pehlivan’a 1000 T. Lira veriniz.
 
Bu para, Aralık ayı aylığımdan faiziyle kesilecektir.” diye yazarak. Kurtdereli, kısa bir süre sonra, bankaya gidip çeki veriyor, 1000 Liralık ödül kendisine ödeniyor. Ama Kurtdereli bankadan gitmiyor. Niçin beklediğini soruyorlar; “Çeki vermenizi bekliyorum” diyor. “ Parayı aldın, çek bizde kalacak. Bu işlerin usulü böyledir.” diyor banka müdürü. Kurtdereli ise “O halde alın bu 1000 lirayı, benim çekimi geri verin” diyor; Şaşıran banka müdürü: “Neden?” diye sorunca Kurtdereli: “Orada Mustafa Kemal’in resmi ve altında da imzası vardır.” diyor. Atatürk’ün kendi maaşından keserek uygun gördüğü ödülü, Atatürk’ün el yazısı ve imzası bulunan o çeki ömür boyu saklayabilmek için, reddediyor...
 
Kurtdereli, bir demecinde bu olayı şöyle yorumluyor: “Sultan II. Abdülhamit’in saltanat döneminde Avrupa’ya gitmek için vapura bindiğim zaman, saray’dan bir mabeyinci gelip dedi ki: “Zat-ı Şahane’nin selamları var, Avrupa’da güreşirken benim taç ve tahtımın şerefini koruyarak güreş yapsın, buyurdular.” Ben de kendisine dedim ki: “Zat-ı Şahane’nin taç ve tahtının olduğu kadar, benim sırtımın da şerefi vardır!” Mabeyinci bir şey demeden gitti. Kendisine söylediğimi aynen padişaha söylemiş olacak ki, Avrupa’dan dönen pehlivanlara hediyeler ihsan verilmek âdet olduğu halde, dönüşümde bana hiçbir şey verilmedi, fakat şu feleğin işine akıl sır erer mi? Bana dünyanın en büyük adamı, işte ömrümün son mükâfatını verdi...“
 
 
Bir taraftan Kurtdereli gibi bir ASLAN’ın, ATATÜRK’e olan içtenlikli ve derin saygısına, mert ve yiğit tavrına bakıyorum ve ATATÜRK’ün „Türk Milletinin karakteri yüksektir, Türk Milleti Çalışkandır, Türk Milleti zekidir“ gibi soylu sözlerini anımsıyorum...
Diğer taraftan ise Çağdaş Türkiye’yi adım adım çağ dışına itmek ve parçalamak için, s ı r t l a n l a r ı n, ATATÜRK’e, devrimlerine, ilkelerine ve eserlerine soysuzca saldırışlarına bakıyorum da, aklıma şu geliyor: ALÇAKLAR YÜKSEKLERİ GÖREMEZLER...
 
Dursun ATILGAN
Avrupa Atatürkçü Düşünce Dernekleri Federasyonu
Genel Başkanı



(Resim Orhan Karadoğan)