21 Nisan 2010

Pulitzer ve gazetecilik...


“Cumhuriyetimiz ve basın birlikte yükselecek ya da batacaktır. Saf , kokuşmuşluktan arınmış habercilik, popülist hükümetlerin etkisiyle değil, iyi eğitilmiş zekaların halkın haber alma isteğine saygı duymasıyla ortaya çıkacaktır. Ticari kaygılarla, demagoji içine yuvarlanan gazeteler, giderek kendilerine benzeyen gazeteciler üreteceklerdir. Cumhuriyetimizin geleceğini oluşturma sürecinde özgür gazetecilerin rolü büyük olacaktır.”
Pulitzer.

Adamcağız sanki bizim için söylemiş bu sözleri,evet gazetecilik kutsal bir iştir ve gazeteciler bir ülkenin namusudur,halkı doğru bilgilendirmek zorundadır.
Ama ne yazık ki ülkemizde alnında etiketi ile gezenler var,kalemini satanlar var,maaşını dışarıdan alıp ülkemi karalayanlar var ve körü körüne yandaşlık yapanlar var,bir ülkeyi bölmenin en kolay yolu asılsız ve yalan haber yazmakla başlar,kimse şunu aklından çıkarmasın,satılıkların gözü ve kulağı yoktur onlar sadece önlerine servis edileni yazar ve okur.

Bir an aklıma gazeteci Mustafa balbayın kızı geldi,şöyle diyordu uzatılan mikrofona o minicik yüreğindeki gururla,"Benim babam kalemini satmadı" şimdi soruyorum kalemini satanlara,akşam evinize gittiğinizde o masum çocuklarınızın yüzüne nasıl bakıyorsunuz ve bu onursuz mirası  yavrularınıza nasıl layık görüyorsunuz, evet gerçekten bunu hiç düşündünüz mü acaba...

18 Nisan 2010

Kader deyip eğilme...


Bir adamın hükmü nereye kadar,iki dudağın arasına mahkum edilir mi? bunca insanın kaderi,neyin diyetini ödüyor bu koca ülke,ben ne dersem o,kaldır parmağını indir parmağını,dediğim dedik çaldığım düdük misali kimseyi dinlemiyor adam,eline yüzüne bulaştırdığı açılım masallarını şimdi kahvaltı sofralarında daha düne kadar adını bile bilmediği şairlerin dizeleriyle süsleyerek yutturmaya çalışıyor.


Toprağımızın yeşili çalındı bir tohum bile saçamıyoruz bağrına çiftçimiz hapiste,çiftçimiz icralık,çiftçimiz aç bize kendimizi düşünme fırsatı bile vermiyor,o bizim yerimize düşünüyormuş gibi yapıyor ve layık gördüğü hayatı uygulayıp yaşatıyor,neymiş, beraber çıkmışız bu yola beraber ıslanmışız yağan yağmur da,ne yolu ne yağmuru, düşünmedi bile o yolun sonu uçurum mu diye bıraktı selin ortasına koca milleti.

Toplumun büyük bir kısmı utanç verici durumlarla yüz yüze yaşıyor,bir anne oğlunu okutmak için hapse düşüyorsa ve oğlu da bu onursuzluğu hazmedemeyip intihar ediyorsa toplum olarak yok olmuşuz da haberimiz yokmuş,paranın ve mülkiyetin esas alındığı ve onlar üstüne düzenin yapılandığı ülkeler de insanlıktan ne kadar bahsedebiliriz acaba,kimse ekranlara çıkıp da gerine gerine fakir fukara garip guruba edebiyatı yapmasın yalan gözlerinden akıyor çünkü.

Öğretmenim sakakta,işçim sokakta,memurum sokakta dayak yiyor hak aradığı için,onların hakkını arayacak olan vekiller nerede, "yok" neden yok,çünkü bu ülkede vekilleri genel başkanlar seçiyor,sonra halkın karşına çıkıp demokrasiden bahsediyorlar genel başkanın vekillerinden medet umanların vay haline,bunların yaptığı açılım,bunların yaptığı anayasa milletin tercihi mi oluyor şimdi?

Belediyeler hükümet eliyle mafyacılık yapıyor,çetecilik yapıyor belediye zapıtalarının asli görevi olan denetim değil mi?siz öyle sanın,resmen kadrolu fedailik yapıyorlar.
Etimiz sahte,sütümüz sahte,sofralarımıza köpek mamasını layık görüyorlar,ya bize resmen köpek muamelesi yapıyor bu adamlar kim koruyup kollayacak bizleri,kime güvenip ekmek yiyeceğiz benim ülkemin kaderi bir adamın iki dudağının arasında olamaz,buna göz yumanlar da benim gözümde insan olamaz.

İşin özü şudur,uyanın artık uyanın bu ülkede kimse halkın iyiliği için bir şey yapmıyor,herkes kendi saltanatını pekiştirme peşinde,bizler kimsenin ipinde bile değiliz kendinizi düşünmüyorsanız çoluk çocuğunuzun geleceğini düşünün ve bu sahtekarlara gereken cevabı verin artık,korkunun ecele faydası yok anlayın ve şaplağınızı yapıştırın enselerine artık...

12 Nisan 2010

Bu yumruk hepinize...

Bu yumruğu iyi anlayın,çok iyi tanımlayın,bu yumruk aslında hepinizin suratına atılmıştır,ben yemedim diye sevinmeyin,benim koruma ordum var diyerek gerinmeyin,bu yumruk suratınızın ortasın da patlamıştır.

Anlayın ve çok iyi okuyun bu yumruğu,yarın binlerce,milyonlarca inebilir suratınıza,bu Milletin sabrını zorluyorsunuz,hesabı sorulmaz mı sanıyorsunuz yaptığınız bunca rezilliğin,aklınızı başınıza alın ve adam olun,adam.

İktidar ve yandaşlarının her fırsatta dostluk kardeşlik nutukları atmalarına bakıp kimse kendini aldatmasın sakın, dostluk kardeşlik diye diye, sözde kültür adına etnik kimlikleri vurgulaya vurgulaya bu halkı böldünüz ve açılım adı altında sadece kin ve düşmanlık tohumlarını serptiniz şimdi eserinizle övünebilirsiniz Van da yapılanlara bıyık altından güleceksiniz,Samsun da feyat edeceksiniz,yok öyle arkadaş yok.maskenizin altında kendinize demokrat süsü vererek amacınıza ulaşmanın keyfini yaşayın ve kınalarınızı yakın kıçınıza  artık.

Tüm televizyonlara bakıyorum Ahmet türk'ü "melek" gösterme çabalarını izliyorum, ya ne çabuk unuttunuz al bayrağa sarılı gelen Şehitlerimizi,mezar taşı kucaklayan analarımızı,ne çabuk unuttunuz da şeytandan melek yaratmaya çalışıyorsunuz,girseniz'e halkın arasına,uzatsanız'a o mikrofonu vatandaşa,ama yok siz sadece o mikrofonu osman baydemir denen ahlaksız rezile uzatırsınız,uzatırsınız ki sövsün saysın Türk halkına değil mi yürekli olun yürekli ve kimseye uşaklık etmeyin...

7 Nisan 2010

Yeniden kurtuluş savaşı mı...


”Bir damla su gönder bana/ Eğer gönderebilirsen/ Ana sütü gibi tertemiz olsun/ Bir damlası Karadeniz/ Bir damlası Akdeniz olsun// Bir avuç toprak gönder bana/ Edirne koksun, Ağrı koksun/ Denizli koksun/ Her zerresi burcu burcu/ Türkiye koksun Türkiye”


Ülke idare etmek devlet adamlığı gerektirir, önünü ve ileriyi görmeyi gerektirir,vatan sevgisi gerektirir,ülkenin geleceğini hesaplamayı ve bilmeyi gerektirir ama Türkiye, bugün devlet adamlığı vasıflarından uzak bir yönetim anlayışıyla tahrip edilmektedir,bu gün söylediğini yarın inkar eden adamlardan ne hayır gelir bu ülkeye.

İç politika düğümlenmiş,dış politikalar ülke menfaatlerine uygun değil ve ülkenin ahlaki,manevi değerleri organize bir şekilde tahrip ediliyor,sosyal dokumuz,milli değerlerimiz yok ediliyor yargımız ve kahraman ordumuza reva görülenler bu ülkenin felakete doğru sürüklendiğinin göstergesidir.

Bu ülkenin  komutanlarına,yargıçlarına ve aydınlarına vatan haini demek cüretin de bulunanların geçmişine bakarım ben,soyuna sop'una bakarım,kime hizmet ettiğine,kimin eteğini öptüğüne bakarım.
Bedevi çadırların da gerdan kırıp diz çökenler kahraman komutan "Engin alan'ın" dik duruşunu nereden anlayacaklar cümlesinin kapasitesi bunu anlamaya yetmez.

Yeniden kurtuluş savaşı mı gerekecek bize, felaket geliyorum diyor, biz hala farkında değiliz,ülkemin bilim adamları,aydınları ve kahraman komutanları adeta bir terörist gibi tutuklanıyor yandaş paçavra gazeteler tarafından aşağılanıyor,bakın bunlara, iyi bakın,en büyüğünden en küçüğüne bakın, tümü  bir tane  "haberal" eder mi?

Nazi Almanya’sında papaz Martin Niemöller’in günlüğündeki bir bölüm de şöyle der :

“Önce Sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları toplandılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım, çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler, benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.”

Bu sözler bizim içinde yaşadığımız gerçeğe ne kadar uygun değil mi? kim koruyacak, kim kollayacak bu ülkeyi, Anayasa’yı ve Türk insanını, kurdukları polis ordusu mu? yaşadığımız Dünyada örnekleri çoktur,polis ordusuna güvenenlerin tümünün sonu felaketle son bulmuştur,yarın kimlerin tutuklanacağını düşünüp  karanlıktan şikâyet etmek yerine kalkıp birer mum yakalım aydınlık için,bu ülke bizim, ve yarınımız olan çocuklarımıza temiz bir gelecek istiyorsak beyni midesin de çalışanlardan olmayalım yeter.