23 Eylül 2012

‘Şeref’ ve ‘Namus’








Fahrettin Paşa’nın Süvari Kolordusu Büyük Taarruzda çok faal rol oynamıştır.

8 Eylül günü yani bugün Manisa’ya girer.

Manisa kurtulmuştur.
Uzun süreden beri savaşmaktadırlar ve henüz süvarilerin midesine sıcak yemek girmemiştir.

Manisa’nın kazanılması üzerine, bir yemek yenilmesi emredilir.

Seyyar mutfaklar kurulur.

Yemek hazırlanmaya başlanır.

Fakat bir müddet sonra, bu taraftan (İzmir’den) bir telgraf gelir.

Yunanlılar çekiliyor, yerli Rumlar şehri yakacak, acele yetişilmesi lazımdır.

Menemen’den bir telgraf geliyor.

Rumlar bizi yakacak derhal yetişmeniz lazımdır.

Derhal kazanlar dökülüyor ve süvariler atlara atlayıp bu gece İzmir istikametinde ve Menemen istikametinde harekete geçiyorlar.

Ve aşağı yukarı sabah yaklaşırken bu civara gelmişlerdir.

9 Eylül sabahı, Kumandanı Yüzbaşı Şerafettin Bey olan öndeki birliklerden bir tanesi İzmir’e ilk giren birlik olmak hırsı ve hevesiyle şimdiki ismiyle Hilal ve Alsancak dediğimiz bölgeden bir taarruz geliştiriyor.

Neticede, dört nala ilerlerken hiç beklemedikleri bir şekilde, bir yıkıntının arkasında pusu kurmuş olan yerli Rumlar ani bir ateş açıyorlar.

Ve bu ateş onları durduruyor hatta içlerinden üçü orada şehit oluyor.

Fakat Yüzbaşı Şerafettin Bey’in atlıları öyle kolay yılacak atlılar değillerdir.

Savaşarak, Alsancak istikametinden İzmir’e girerler.

9 Eylül sabahı, saat 10.30’da, Konak’ta Hükümet Konağının balkonunda asılı olan Yunan bayrağını Yüzbaşı Şerafettin Bey bizzat indirir.

Türk Bayrağını çeker.

Ve İzmir Türk olur.


Çok geçmeden Sarıkışla ve Kadifekale’ye de bayrak çekilir.

Böylece hedefe varılır.

Varılır da beni düşündüren şudur.

Neden bu kadar sene geçtiği halde, hiç birimiz bu üç şehidin kim olduğunu hiç araştırmadık.

Onlar her şeyleriyle, İstiklal Savaşının ‘gerçek temsilcileridir’.

Sonuna kadar getiriyorlar ve şehre girerken şehit düşüyorlar.

Şu kadere bakın.

Ben bunu ilk defa, burada (İzmir’de) gazetecilik yaparken Karşıyaka’ya geçtiğim yolda bir abide görünce fark ettim.

Sıradan küçük bir taş dikilmişti.

Nedir diye merak ettim.

Çünkü öyle şatafatlı bir şey değildi.

Bir gün arabadan indim ve baktım.

Üzerine yaldızla eski harflerle kısacak bir not düşülmüş.

Ben Cumhuriyet çocuğu olduğum için eski yazıyı bilmiyorum.

Onu aynen kopya ettim.

Sonra götürdüm, o zaman sağ olan anneme gösterdim.

Annem ona baktı ve iki kelime okudu.

‘Şeref’ ve ‘Namus’.

Bu iki kelime, bütün bir İstiklal Savaşının özetidir.'  


 


Attila İLHAN - 08 Eylül 2005 (İzmir konuşması - ölümünden 1 ay önce )

2 yorum:

  1. "Şeref ve Namus"un mumla arandığı günümüzde ilaç gibi geldi bu paylaşımın can dost.
    "İstiklal uğruna, namus uğruna can verenlerimizi ve şanlı gazilerimizi saygıyla selamlıyorum.

    YanıtlaSil
  2. Teşekkürler ediyorum Orhan hocam, çok haklısınız mumla arandığı ne kadar doğru bir cümle,namus şeref çok ucuzladı şimdilerde ne yazık ki..

    Yeni eğitim yılında başarılar dilerim, Allah kolaylık versin..

    Selamlar sevgiler..

    YanıtlaSil