5 Şubat 2019

ANKARA’DA GİDİLECEK NERE VAR Kİ?





Bu soruyu, Ankara’yı beğenmemek/ küçümsemek anlamında, AKP’nin Kayserili Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı adayı Mehmet Özhaseki sormuş. Yanıtını da kendisi vermiş: Hacı Bayram, Anıtkabir, bir de Külliye!..

Üniversiteyi Ankara’da okumuş, 8 yıl kadar uzaklaştıktan sonra tekrar dönüp 40’lı yaşların ortalarına kadar bu kentte yaşamış ve kent AKP’nin eline geçmeden önce ayrılmış, bir eski Ankara sevdalısı olarak bu söz bana dokundu.

Sayın Özhaseki, siz ele geçirip metamorfoza uğratmadan önce Ankara, ‘Güzel Ankara’ idi…

Ankara, her şeyden önce bir ‘Kültür Kenti’ idi…

Tiyatro, opera, bale, müzik, sergi, söyleşi/ dinleti denince akla Ankara gelirdi…
Devlet Tiyatrolarının başta Ulus’takiler (Büyük Tiyatro, Küçük Tiyatro, Türkoçağı, Oda Tiyatrosu) olmak üzere, Kızılay’da, Kavaklıdere’de ve Altındağ’da sahneleri vardı. Buralarda öyle sıradan oyunlar değil, 12. Gece, Damdaki Kemancı, kral Lear gibi müzikaller/ büyük yapımlar sahneye konur ve hep kapalı gişe oynanırdı. Öyle ki, bir hafta sonrası için bilet almak üzere millet geceden kuyruğa girerdi.

Ayrıca, Devlet Tiyatrolarının dışında, başta her oyunu ses getiren Ankara Sanat Tiyatrosu (AST) olmak üzere birçok özel tiyatro vardı ve bunlar da hep kapalı gişe oynardı.

“‘MİLLET BUNLARI İSTEMİYOR’ DEMEYİN OPERAYA DA BALEYE DE TİYATROYA DA TÜRBANLI KADINLARIMIZ DA TÜRBANSIZLAR KADAR AŞIRI İLGİ GÖSTERİYOR”

Ankara denilince Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası (CSO) akla gelirdi. CSO, cuma akşamları ve cumartesi sabahları olmak üzere haftada 2 konser verirdi. Cumartesi günlerinin baş dinleyicileri İsmet Paşa ve Mevhibe Hanımefendi çifti idi. Salona el ele gelir ve alkışlayanları sevgi ile selamlayarak, sağ en ön baştaki, Paşa’nın kulaklıklarının bulunduğu yerlerine otururlardı.

Ankara’da 25 yıldır yerelde, 17 yıldır da genelde iktidarsınız. Bu süre içinde Ankara’nın nüfusu birkaç kat arttı. Bu artışa koşut olarak sahne sayısını arttırdınız mı? Tam tersine sayı azaldı; Devlet Tiyatrosu ile Opera ve Balesi’nin ödeneklerini, sanatçıların ücretlerini kıstınız; dolayısıyla oyunların kalitesi düştü. CSO’nun yanında ikinci bir senfoni orkestrası kurmak bir yana, CSO konser verecek salon bulamaz oldu…


‘Millet bunları istemiyor’ demeyin; bir taşra kenti Samsun’da bile opera, bale ve tiyatro oyunlarının biletleri bir ay önceden tükeniyor. Şubat’ta Fazıl Say gelecek, biletler 3 ay önce, satışa çıktığı gün kapışıldı. Bir de siz hoşlanmayacaksınız belki ama, bizim mutlu olduğumuz bir bilgi vereyim: operaya da baleye de tiyatroya da türbanlı kadınlarımız da türbansızlar kadar aşırı ilgi gösteriyor!..

Millet değil ama sanırım sizler hoşlanmıyorsunuz. Söylendiğine göre, AKP iktidara geldikten sonra ‘Devlet Ricali’ CSO’ya gelmez olmuş. Oysa CSO, ‘ceddimiz ya da atamız’ dediğiniz, Osmanlı Halife Sultanı 2.Mahmut tarafından kurulmuştur.

“TAPARCASINA SEVDİĞİNİZ VE ‘ULU HAKAN’ DEDİĞİNİZ 2.ABDÜLHAMİD YILDIZ SARAYI’NDA TÜRK MÜZİĞİNİ YASAKLADI”

Sultan 2.Mahmut, Yeniçeri Ocağı ile birlikte Mehteran’ı da kaldırmış, ünlü İtalyan kompozitör Donizetti’yi getirmiş, Paşa unvanı vererek yeni ordusu ‘Asakir-i Mansure-i Muhammediye’ için bando teşkilatını, Saray için de ‘Mızıkayı Hümayun’u kurdurmuştur. Böylece Klasik Batı müziği Osmanlı’nın ‘Saray Müziği’ olmuştur. Klasik müziği en çok seven Padişah, taparcasına sevdiğiniz ve ‘Ulu Hakan’ diyerek TRT’de sürekli dizilerini yaptırıp göklere çıkardığınız 2.Abdülhamid’dir. Öyle ki 2.Abdülhamid Yıldız Sarayı’nda Türk müziğini yasaklamıştır. Aynı zamanda tiyatroyu da çok seven Sultan, Yıldız Sarayı’na tiyatro salonu yaptırmış ve burada Saray mensupları ile birlikte, sürekli hem tiyatro hem de klasik müzik konserleri dinlemiştir. Çocuklarının da klasik müziği çok sevdikleri ve oğlu Şehzade Faruk Efendi ile kızı Naima Sultan’ın çok iyi piyano virtüözleri olduğu bildirilmekte…


Klasik müzikten hoşlanmayan ve Osmanlı’nın kaldırdığı mehteranı çok seven sizler, bu durumda Osmanlı’nın gerisinde olmuyor musunuz?
‘Ankara’da nere var ki’ diyen Kayserili Beyefendi, sizden önce, özellikle yaz günleri, sıcaktan bunalmış Ankaralıların, ailece gelip bozkırın akşam serinliğinden yararlandıkları Gençlik Parkı vardı. İçinde bulunan lokantaları, açık hava tiyatro/ alaturka gazino vd. eğlence yerlerinde herkes kafasına göre takılır ve günün stresini atmış olarak evine dönerdi. Siz geldiniz orası mezbeleliğe döndü.

“‘KUVAYI MİLLİYE VE MİLLİ MÜCADELE’ KONUSUNDA, FETÖ İLE İLİŞKİDE OLDUĞU KADAR ‘HASSAS VE DUYGUSAL’ DEĞİLSİNİZ”

Sayın Özhaseki, yıllarca belediye başkanlığı yaptınız. Yurtdışına çıkmış hatta özel turlar düzenleyerek Pensilvanya’ya gitmişsiniz. Sanırım, göreviniz gereği, kentsel kültürünüzü/ görgünüzü arttırmak için, bu konuda öne çıkan kentleri de ziyaret etmişsinizdir. Umarım, görülmeye değer kentlerin başında bulunan Paris’i de görmüşsünüzdür. Elbette, görgüsüz zengin turistlerin yaptığı gibi, Champs-Elysées’deki marka butiklerde alışveriş yapıp, Eyfel Kulesi’nde fotoğraf çektirdikten sonra dönmemiş, başta bu bulvar olmak üzere diğer büyük bulvarları, köprüleri, parkları/ bahçeleri, müzeleri vs. gezmiş, incelemişsinizdir. Bu arada, Parislilerin ‘kentin akciğeri’ dedikleri Boulogne Ormanı’nı da görmüşsünüzdür. İşte, Paris’in Boulogne Ormanı gibi eskiden Ankara’nın da Atatürk’ten yadigar, Atatürk Orman Çiftliği (AOÇ) vardı. Ankara’nın yoksul halkı, hafta sonları banliyö treni ya da otobüs, dolmuş, hatta kamyonlarla buraya akın eder, özel dondurmasını yer, ayranını ya da birasını içer, piknik yapar, çoluk çocuğu ile oyun oynar, ciğerlerini temiz hava ile doldurarak akşam evlerine dönerlerdi. Yüz yıl sonrasını görebilen Büyük Dahi’nin yarattığı, Ankara için büyük bir şans olan bu çiftlik, sonrasında daha da geliştirileceğine, önünü göremeyen miyop ardılları tarafından yok edildi. Sizden öncekiler, sağdan soldan tırtıklayıp kemirmeye başlamışlardı. Ama gene de siz geldiğinizde, Paris’in Boulogne Ormanı kadar olmasa da New York’un Central Park’ı kadar bir yeşil alan vardı. 
Siz geldiniz, yeşili toptan yok edip orayı da Gençlik Parkı’na benzettiniz…

Kent merkezinde, Batı’dakiler kadar büyük olmasa da, halkın oturup soluklanacağı küçük parklar vardı. Hepsini yok ettiniz. Örneğin, Kızılay Meydanı’nın bir köşesinde, içinde meydana adını veren küçücük Kızılay binası olan Kızılay Parkı, diğer köşesinde, Türk ulusunun çalışarak yükselmesini simgeleyen görkemli anıtı ile Güven Park vardı. Sizden önce Kızılay binası yıkılıp yerine estetik yoksunu bir bina dikilerek Kızılay Parkı yok edildi. Siz de Güven Parkı’nı yok edip orayı Minibüs durağı yaptınız…


Kentler arabalar için değil, insanların sağlıklı yaşayabilmelerine göre tasarımlanır (tasarımlanmalıdır). Siz ise Güven Parkı minibüs parkı yaptığınız gibi yolları da alt üst geçitlerle doldurup köstebek yuvası haline getirerek insanları yürüyemez hale getirdiniz. Oysa geçmişte Ankaralıların en büyük zevki, yaz- kış Kızılay’da akşam turu atmaktı; şimdi gidemiyor, bile…

Sayın Özhaseki, başka bir konuşmanızda, geçmişteki FETÖ ile ilişkinizi, ‘hassas ve duygusal’ olmanıza bağlamışsınız. Öyle görülüyor ki ‘Kuvayı Milliye ve Milli Mücadele’ konusunda, FETÖ ile ilişkide olduğu kadar ‘hassas ve duygusal’ değilsiniz! Öyle olsaydınız, Ankara’da ilk görülecek yerler arasında Kuvayı Milliye ve Milli Mücadele’nin anılarını taşıyan mekanlar aklınıza gelirdi. Gazi Meclis gelirdi, Kalaba’daki ‘Ziraat Mektebi’ gelirdi, Gar’daki ‘Makas Binası’ gelirdi, Çankaya’daki ‘Bağ Evi’ gelirdi vs. İşte, ‘Güzel ANKARA’ denince akla buralar gelir, ‘Kuvayı Milliye ve Milli Mücadele Ruhu’ gelir.

Sayın Özhaseki, öyle görülüyor ki siz Ankara’yı kent olarak metamorfoza uğrattığınız gibi bu ruhu da yok ettiniz!..”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder