24 Kasım 2011

Geçmişle hesaplaşmak..



Demokrasi,  ülke ve toplum yönetimi açısından insanlığın bulmuş olduğu en iyi kurumdur, halkın egemenliği anlamına geldiği için tartışılmaz bir şekilde en iyi yönetim biçimidir, ama birileri çıkıp'ta kişiye özel Demokrasi savunulucuğuna soyunursa, mesnetsiz iddiaları ortaya atıp ve bundan yüzü kızarmıyorsa Demokrasinin çivisi çıkmış demektir..

Türkiye’de artık suç üretmek suç işlemekten daha kolay hale gelmiştir, hadi suçlayalım birilerini, kafamızı kim bozuyorsa hesaplaşalım onunla, oda yetmez, geçmişiyle hesaplaşalım, basiretsiz insanların silahı bu şimdi,hesaplaşmak.

Dünü bilmeyen, dünün hesabının bugün görüldüğünü de anlayamaz, Saidi Nursi'ye tapanlar Kurtuluş Savaşında Atatürk'ün yanında yer alan ve Anadolu'yu Kuvva-i Milliye'ye katılmaya ikna eden Libyalı Şeyh Sunusi'yi hiç ağızlarına almazlar, Kurtuluş Savaşına destek veren Diyap Ağa'yı ağızlarına almazlar ama  hain Seyit Rıza ağızlarından düşmez!.. Neden?.. Büyük dedeleri de Seyit Rıza gibilerin safında yer aldığı için olabilir mi acaba?

Geçmişle hesaplaşabilmek için önce insanın beyni temiz olmalı, ön yargısız, objektif ve tarafsız olmalı, yoksa bu geçmişin hesabı değil ancak intikamı olabilir..

General Mustafa Muğlalı'yı ceza evinde öldürdüğümüzü unutup bu gün yeniden yargılama cüretinde bulunabiliyorsak, Devrim Şehit'i Kubilayın katilleri olan hüsniyadisi, derviş mehmeti ve hatta onun torunlarını bile yargılayıp ihanetin boyutlarını öğrenebilmeliyiz, Bülent arınç bu hesaplaşmaya  dayanabilecek mi acaba, Mustafa Kemal'in “Fesat ve ihanet yuvası” dediği Fener Kilisesi’nin Papazı 6. Konstantin,in kemikleri Recep Tayyip'in izniyle 86 yıl sonra İstanbul’a getirildi ama Mustafa Muğlalı Paşa’nın adı ömrünü verdiği ordusunun kışlasından silindi, yazıklar olsun..

Dersim isyanını diline dolayanlar isyancı başı Seyit Rıza'nın İngilizlere yazdığı mektupları neden saklarlar, Seyit Rıza'nın o zamanlar dünyanın en büyük gücü sayılan İngiltere'ye yolladığı mektupta Alevilik ve Alevilerle ilgili en küçük bir işaret yoktur, bütün istekler Kürtçü, Kürdistancı takımının bölücü fikirlerinden ibarettir, bugün Seyit Rıza'yı Alevi lideri veya dedesi gibi gösterenlerin yalan söylediğinin tüm detayları hükümetin arşivlerde sakladığı Mektuplarda gizlidir, işine geleni ortaya sereceksin işine gelmeyeni saklayacaksın, bu hesaplaşma değil olsa olsa sadece intikam ateşiyle yanan Ülke düşmanlarının ortalığı karıştırma hevesleridir.

Dersim isyanı Dünya'nın hızla yeni bir savaşa sürüklendiği ortamda patlatıldı bu çok manidar değil mi, bu sırada Türkiye Hatay'ı anavatan'a katmak için o sıralar Suriye'ye egemen olan Fransa ile savaşın eşiğine gelmişti, AKP Milletvekili Mehmet Metiner Sabiha Gökçen Havaalanı’ndan, Sabiha Gökçen adı çıkartılsın diyebiliyorsa kendi geçmişinin de ortaya dökülmesinden gocunmamalıdır   Hatay’ı vermemek için direnen Fransız heyetine “Hatay bizim canımız” diye haykırıp salonda havaya kurşun sıkan Sabiha Gökçeni ne kadar tanıyor pkk artığı Mehmet Metiner.
Dünyanın ilk kadın savaş pilotu olması mı rahatsız etti Metiner'in erkeklik gururunu, yoksa  1996’da ABD’nin açıkladığı “dünyanın 20 büyük pilotu” afişinde yer alan tek Türk olması mı kanına dokundu.

Cumhuriyet’in simgelerinden Sabiha Gökçen’in adı havalimanına Dersim’de bombalamalara katıldığı için değil, Türkiye’nin ilk kadın pilotu olduğu için verildi, Sabiha Gökçeni karalamak isteyen zihniyet zamanın  Başbakan'ı Celal Bayar'a dokunma cesaretini neden gösteremiyor acaba, Sabiha Gökçen'in Atatürk’ün manevi kızı olması mı haysiyetlerine dokunuyor.

Şimdi 28 şubat'ı dillerine doladılar, peki 28 şubata sebep Ankara Sincan da neler oluyordu bunu da açıklama yürekliliğine sahip misiniz Cemil Çiçek? Hiç sanmıyorum, sizin derdiniz hesaplaşmak değil, sizin derdiniz Cumhuriyet sevdalılarını sindirmektir, Gaffar Okkan'ın Ankara da kocatepe camisindeki cenaze töreninde gördük cesaretinizi Cemil Çiçek, iki yürekli kadınımız yüzünüze tükürünce caminin içine nasıl kaçtığınızı seyrettik, siz hangi yüzle 28 şubatla hesaplaşacaksınız.

28 Şubat süreci hakkında şöyle diyor Demirel:
“…28 Şubat’ta yapılan yanlış bir şey yoktur. Her şey anayasa içinde cereyan etmiştir…
…Orada alınan kararların altında herkesin imzası vardır…
…Şimdi 28 Şubat’a darbe diyorlar. Neresi darbe? Ne olmuş 28 Şubat’ta? Parlamento fesih mi edilmiş? Hükümet alaşağı mı edilmiş? Siyasi partiler mi kapatılmış? Milletvekilleri mi tutuklanıp götürülmüş? Ne yapılmış?
Bunlar yapılmamış, 28 Şubat’ta Milli Güvenlik Kurulu toplanmış, kararlar almış. Bunları herkes imzalamış ve sonra da uygulanmış. Hükümet görevinin başında kalmış. 3.5-4 ay sonra istifa etmiş. Anayasaya göre yenisi kurulmuş. Buna darbe denilmez…
…Ve esasen bu kararlar 1997 yılından 2009 yılına kadar da uygulanmıştır. Yani bugün işbaşında olan hükümetin döneminde de yine 28 Şubat kararları uygulanmıştır. 11 yıllık kesintisiz eğitim de dahil olmak üzere. 2009 yılında bu kararlar kaldırıldı, denilmiştir. Dolayısıyla orta yerde darbe diye nitelendirilecek bir durum yoktur.”
Sürecin baş aktörü, bir eski cumhurbaşkanı tarafından yapılan bu açıklamalar karşısında yargının vicdanı hâlâ tutuklu olarak yargılananlar hakkında ne hissediyor acaba?

Her gün Tv ekranlarında, gazete köşelerinde halkın kafasını karıştırma görevini üstlenmiş insanları gördükçe, doğrunun, gerçeğin ne olduğunu anlamak mümkün değildir, bilgi ile cehaletin iç içe yaşadığı bu ülkede beklentiler elbette farklı olacaktır, kavrama acizliği içinde olanlar sorunları çoğu kez içinden çıkılmaz hale sokabilir, Başbakan çıkıyor özür diliyor, kimden özür diliyorsun, ve hangi hakla özür diliyorsun, demek ki tartışılacak bir şey yok, suç peşinen kabul edilmiş hükümet tarafından, öyleyse bu yaygara niye? Basılan karakolların, öldürülen askerlerin, eşkıya tarafından katledilen masum köylülerin hesabı bir başka bahara değil mi? Başbakan, aslında onlar sizin umrunuz da bile değil, öyle değil mi ?.

Bu psikolojinin özü Seyit Rıza, Şeyh Sait, Saidi Nursi ve Vahdettin gibileri aklayarak aslında vicdanlarda kendini aklamaktır, aynı yolu izleyenler, aynı yolu izledikleri kişileri meşrulaştırmalı ki, kendileri de o yoldan meşrulaşabilsin bütün amaç bu bence, geçmişle hesaplaşmak şerefli insanların işidir, eline satırı almış önüne gelene sallayarak geçmişle hesaplaşılamaz, bunun adı olsa olsa geçmişinizin intikamını almaktır, bunu da ancak geçmişi kirli olanlar başarır...



Tufan Genç

4 yorum:

  1. Tufan bey,
    Bilgisiz fikirlilerin idaresinde, artık bu denli saçma, aptalca gündemlerle gözü boyanan halk uyanmazsa bir daha ne zaman uyanacaklar. Bir tane cumhuriyetimiz var ve kaybetöe lüksümüz yok.
    Geldikleri gibi gidecekler...

    YanıtlaSil
  2. Uyanmak bir yana,bu ihanetleri alkışladıklarını görüyoruz Mehmet Bilgehan bey, Vahdettin'in Amerika'ya,Seyit Rıza'nın İngiltere'ye, Tayyip erdoğan'ın Amerikan elçisine yazdığı mektupları üst üste koyun tarihin tekerrür ettiğini görecesiniz...

    Saygılar..

    YanıtlaSil
  3. “Gitme ey yolcu, beraber oturup ağlaşalım.
    Elemim bir yüreğin karı değil, paylaşalım.
    Ne yapıp ye'simi kahreyleyelim, bilmem ki?
    Öyle dehşetli muhitimde dönen matemki!

    Bu kadar tesadüf olmaz, inan Şanlı Gazim şu an "tarihimizle gerçek yüzleşmek" başlıklı bir yazıyı okuyordum, ardından bu şiir ve şair geldi aklıma.
    Bir de can dostları ziyaret edeyim dedim o yüzden şimdi buradayım.
    Hem aynı dili, hem de aynı duyguları paylaşmak için..
    Öncelikle yüreğin dert görmesin can dostum "çivisi çıkan" bu durumları ibretle okuyor ve izliyorum.

    Üzülüyor insan tabi ama, öte yandan büyük teselli de buluyor elbet, duyarlı, düşünen, okuyan, ülkesini, insanlarını, tarihini, kültürünü, seven insanımız çok şükür ki bitmedi, bilekler esir edildi ama yüreklere pranga vurmak mümkün değil.

    Yine teselli bulmak lazım ki, "çöplüğü kimlerin karıştırdığını" bilen, "dostluklarını da çöplükteki kemiğe kadar" sürdürenlerin kimler olduğunu fark eden insanımız yine çok şükür ki bitmedi.

    Yine teselli bulmak lazım ki, " dün geçti, yarın, belli değil, bugünün kıymetini bilmek lazım" diyen o ulu zatların özü ve sözünde giden insanımız yine de çok şükür ki bitmedi, bitmeyecek Allah'ın izniyle...

    Bizimkisi "tıpkı bekara karı boşamak" gibi, bir de karadeniz türküsü vardı ya "deden çaruk giyerdi, bunlari unuttun mi?" aynen öyle.

    2011 yılının "global", "mozaik" "GDO"lu kültürüne sahip, ülkesi, ilkesi ve geleceği ile ilgili kaygısı bulunmayan, geçmişteki olayları o günün şartlarına göre değerlendirme basiretini göstermeyen, "bedel"ini gerektiği zaman canıyla, kanıyla ödemeyen, "sırça köşkler"de yaşayıp, "vicdanı"nı da "red" eden için, Allah'tan korkmayan, kuldan utanmayan için, dedikodu, yalan, iftira, fitne, fesat'ın büyük günah olduğunu bilmeyen için, elbet bir gün ölümü düşünmeyen için doğaldır bugünkü yaşadığımız manzaralar.

    Cımbız bildiğimiz kadarıyla bayanların kullandığı bir malzeme, ancak yine ne hikmetse erkeklerin! de "yeni versiyonu"nun kullanmaya başladığını, işine gelen yerden ve yönden meseleleri cımbızladıklarını aynı vahamette görmekteyim.

    Ay ve güneş tutulmalarını bilirdik de, bir de başımıza bu "beyin ve zihin" tutulması geldi.

    "Bu başa, bu traş" da kısmen uydu galiba derken, şaka bir tarafa, "kısmi felç" yaşıyoruz her alanda toplum olarak.

    Dirilerle, İrilerle, Fikirlerle uğraşamayanların, mezardaki ölülerle uğraşması kadar, daha vahim ne olabilir?

    Bilgi, görgü, sorgu, korku ve kuru gürültü kirliliğinden öteye, bilimsel gerçeklerin önüne geçemeyeceğini bildiğim bu konuların "sistemli" bir şekilde ve belli yerlerden, belli amaçlar doğrultusunda, Milli Birliğimizi ve Ülke Bütünlüğümüzü Bozmaya yönelik en son çabalar olduğu da hepimizin malumu.

    "Tekeden süt çıkmaz" doğru ise ki öyle, bu "dâhili ve harici bedhahlar"ın beyhude çabaları da tarih boyunca hep boşa çıktığını da memnuniyetle okuduk ve gördük.

    “Fikr-i kavmiyyeti şeytan mı sokan zihninize?” Milli Şairimizin bu tesbiti kanatimce sözün özü.

    Yüce Rabbim cümlemizi “şeytanın ve şeytanların” şerrinden korusun.

    Ah! Karşımda vatan namına bir kabristan yatıyor şimdi,
    Nasıl yerlere geçmez insan.
    Şu mezarlar ki uzanmış gidiyor, ey yolcu
    Nereden başladı yükselmeye, bak, nerede ucu.”

    Selam, sevgi ve saygılarımı sunuyorum...

    YanıtlaSil
  4. Çok teşekkür ediyorum Orhan hocam değerli yorum ve katkılarınız için..

    Necip fazıl'ı kirli emellerine kaynak gösterenlere, Necip fazıl'ın menemen olayları konusunda şu değerlendirmesini de hatırlatmak isterim, “İrtica, yatağımızın başucundaki suya karıştırılan bir zehirdir. Kubilay’ın katili Derviş Mehmet’in Menemen kapılarına sokuluşu gibi uykumuzu bekler ve ayaklarının ucuna basa basa gelir.” Şimdi özür dileyen Başbakan'a sormak isterim, tükürük yalamak bu kadar zevkli bir şeymi ki böyle düşünmeden konuşursun...

    Saygılar.

    YanıtlaSil