6 Eylül 2011

Din'i hurafe ile yaşayanlar..




Elhamdülillah Müslümanım diyerek yaşayan ülkem halkı din'ini ne kadar gerçek yaşıyor acaba?
İnsanların Allah ile aldatıldığı bu dönemde Kuran'ı duvara süs diye asarak, taştan, türbeden, ağaçtan yardım dilemek islamın neresinde var, bu çok tanrılı din geleneğinde vardır sadece, ama bazıları ısrarla gerçekle yüzleşmek istemez, ne yazık ki cahilin cesareti de boldur, hurafesi de.

Ne diyor Sadi: “Sormaz ki bilsin, sorsa bilirdi.. Bilmez ki sorsun, bilse sorardı.”

Mesela Başbakan Erdoğan'a bakalım, her ne kadar olmayan bir fakülteden mezun olduğunu söylese de imam hatip lisesi mezunu olduğunu hepimiz biliyoruz, Kars’ta “Eb-u Hasan Harakani'nin türbesinin adeta üzerine basan şu ucubeyi kaldırın buradan” dedi..

Kimdir bu türbesi olan hazret ve Tayyip Erdoğan o ucube heykel çıkışı ile kimlere şirin görünme derdindeydi?

Eb-u Hasan Harakani önemli bir Nakşibendi evliyası olarak kabul görür dolayısı ile mesaj Nakşi cemaatine ve onların kıymetli oylarına verilmişti, o türbenin boş ve uydurma olduğunu Nakşiler kadar Erdoğan da bal gibi biliyor.

Nakşiler, “Evliyamız Harakan’da doğmuş, Harakan’da ölmüştür. Mezarı, İran’ın Bistam kenti yakınlarında, Harakan'dadır” derler ve hatta o türbenin de fotoğraflarını yayımlarlar, ama olsun onların  Kars’taki ikinci türbeye de bir itirazları olmaz maksat türbe olsun, fazla türbe göz çıkarmaz nasılsa.

Şimdi gelelim işin hurafe boyutuna..Türbenin yapılış tarihi 1579.
Eb-u Hasan Harakani 70 yaşındayken Kars’ın fethi harekatına katılmış ve orada şehit düşmüş böyle söyleniyor, peki Kars’ın fethi ne zamanmış, yani Harakani ne zaman şehit olmuş, 1064’te…

1579 – 1064 = 515
 
515 yıl !.. Peki nereden icap etmiş 515 yıl sonra türbe?..
1579 yılında Kars Kalesi tamir edilirken bir asker rüyasında Harakani  hazretlerini görmüş, Asker bunu Lala Mustafa Paşa’ya anlatmış, kazmışlar, bir de ne görsünler Harakani hazretleri !.. almışlar, bir türbe yapıp içine koymuşlar.

Çoktur bizim ülkede böyle yüzlerce yıl sonra birinin mezarını bulma ve sonra da cesedini anında teşhis etme gibi adli tıp başarıları,Harakani’nin üstelik de İran’da olan mezarını 515 yıl sonra Kars’ta bulmak ne ki!..

669 yılında 90 yaşında Emevi halife Muaviye döneminde İslam Ordusu’nun İstanbul’u  kuşatması sırasında Şehit olduğu yazılan Hz. Halid Bin Zeyd Ebu Eyyup El Ensari'(Eyüp Sultan) nin cenazesini 1453 yılında Fatih Sultan Mehmet'in hocası Ak Şemsetin'in rüyaya yatmasıyla 780 yıl sonra bulup üzerine camii ve türbe yapmadık mı?..

Eyüp Sultan camisini ziyaret etmek,namaz kılmak her müslümanın severek yaptığı bir ibadettir, ancak gerçek islamın reddettiği, ama insanların Dünyadaki makam, mevki ve protokol sıralarının Eyüp Sultan Camisinde uygulandığını görmek daha acıdır, Allahtan korkmayan bazı siyasilerin, namaz kılmak için gelen insanlardan korktuğunu hiç görmediniz mi? hangi Müslümanın bir diğerine üstünlüğü olabilir ki camide, Allahın huzurunda her kul eşit değil midir, ama birileri çıkıp hem Eyüp sultan türbesini hem islamı kendi çıkarlarına, heveslerine, para kazanma hırslarına alet ediyor, bir çok türbede buna şahit olmadınız mı?..

Hz. Ali ile birlikte Haricilere karşı savaşan Hz. Eyyup, nasıl oluyor da  can düşmanı Muaviye’nin ordusuyla sefere katılıyor ve bu seferde Kimilerine göre komutan İslam dünyasında zulmün ve kötülüğün sembolü olarak bilinen, Hz. Hüseyin’in katili Yezid’tir, kimilerine göre ise Sufyan İbn-i Avf’tır bu çelişkiler sizin kafanızı karıştırmaz mı?..

Hz. Ebu Eyyup Sahabi’ydi, Hz. Muhammed’i Medine’deki evinde 7 ay misafir etti,Bedir, Uhud ve Hendek Savaşı’nın kahramanlarındandı, Hz. Ali’nin hilafeti döneminde onunla birlikte Haricilere karşı savaştı, Hz. Ali döneminde Medine kaymakamlığı yaptı, Hz. Ebu Eyyup’un hayatına dair bundan sonraki bölümler tamamen rivayettir. Yani söylentiden ibarettir,bunlardan biri de İstanbul Eyüp Sultan’daki mezarıdır, Eyüp Sultan’daki sandukada aslında ne var?..

Hurafeler ve uydurma hadislerle birileri inançlarını yaşadığı sanıyor, peygamberimizin söylemediği bir sözü, hiç bir zaman yapmadığı davranışı, onaylamadığı bir şeyi, peygamberimiz dedi, yaptı, onayladı diye ortaya atıyorlar, Dünyada her zaman insanları en iyi kandırmanın yolu Allahı, peygamberi, Kuranı, yani kısaca dini alet olarak kullanmak olmuştur, yaşadığımız şu günlerde bunlara her alanda şahit değil misiniz?..

İslam tarihinde ilk hadis uydurması peygamberimizin sağlığında yapılmış, bir kişinin sevdiği kızı alabilmek için peygamberimizin ağzından bir yalan uydurması ile başlamıştır, bunu duyan peygamberimiz ise herkesi uyarmıştır..

"Kim bilerek ve kasten benim üzerime bir yalan söylerse ateşten yerine yerleşsin."

Hadisleri çeşitli amaçlarla uyduruyor, Müslümanları içlerinden kendi silahlarıyla vuruyorlar, İslam'ı tahrif ederek dini yozlaştırıyorlar, bazı mezhep, tarikat ve cemaatlerin kendilerini güçlendirmek ve taraftar toplama gayretleri de bunlardan birisi, cahil halkın sömürülmesi, siyaset adamlarına yaranıp makam ve mevki koparabilmek, din adamı geçinen bazı sapık ve cahil kimselerin, halkı ibadet ve takvaya gayret ettirmek, kötü şeylerden de uzak tutabilmek için peygamber adına hadis uydurmanın yararlı olacağı inancına sahip olmaları, ırk, aşiret, dil, şehir ve imam taraftarlığı, (fanatizm) gaflet, kibir, cehalet.

Bakınız Sümerolog Muazzez  İlmiye Çığ neler söylüyor, Gazetelerde, televizyon ekranlarında  bir   "sakal" davası sürüp gidiyor 21. yüz yılda ilk çağın insanları gibi totem peşinde koşuyoruz!
Hz. Muhammed, bunu önlemek için, "Ya Rab, benim  eşyalarımı tapınak vasıtası yapma!.." demiş.
Bu hadis, peygamberin ağzından çıktığını bütün hadisçilerin kabul ettikleri 17 hadisten biridir, bu   sözü söyleyen Hz. Muhammed, tıraş olurken kıllarını toplattırır  mıydı?..

Dünyada yüzlerce "Sakal-ı Şerif" diye tanımlanan kıl var. Hepsi uydurma. Topkapı Sarayı Müzesi'nde  "Kutsal Emanetler" diye saklanan bir çok eşya, onun bunun saraya bahşiş almak için getirdikleri nesneler.  

"Fatıma Anamız"ın seccadesi denen seccade, 17. asır halısı, Peygamber'in teyemmüm taşı olarak saklanan taş ise bir Asur tableti, bunun gibi daha birçokları var, bunları bir kitap halinde toplayan ilk Müze Müdürü Tahsin Öz'ün 1953 yılında  basılan kitabı, ne yazık ki zamanın yönetimi tarafından hemen  toplattırıldı ve o günden bugüne de ülkeyi aynı kafada olanlar idare etti! uydurulmuş şeylere inanmak, doğruları araştırmaktan daha kolay geliyor insanımıza.

Bu sakal olayı, bana başka bir olayı hatırlattı diyor ve devam ediyor, 1970-78  yılları arasında, eşim Kemal Çığ Topkapı Sarayı Müzesi Müdürü idi, daha önce de 1944’ten beri Müdür Yardımcısı ve Kitaplık Şefi olarak çalışıyordu  müzede, Müdürlüğü esnasında, o zamanın Diyanet İşleri Başkanı Lütfü Doğan,  "Kutsal Emanetler"i ziyaret etmek için randevu istiyor. Kemal Çığ, gazetecileri getirmemek koşulu ile halka kapalı olan bir günde randevuyu  veriyor, kararlaştırılan günde büyük bir cemaat akın ediyor  "Kutsal Emanetler Salonu"na. Peygamberin hırkası olarak tanımlanan hırka   çıkarılıyor, gelenler büyük bir huşu içinde dualara, kuran okumalara  başlıyorlar ve sonunda her ay bu ziyareti yapmaya karar veriyorlar.

Salonda iş bitince, eşim, baştakileri odasına kahve içmek için davet ediyor, tam kahveler bitmek üzere iken Kemal Çığ, "Hazır  bütün din büyüklerimiz burada iken kafamı kurcalayan bir soruyu sormak   istiyorum." diyor ve sorusunu soruyor:

"Benim bildiğime göre, Hz. Muhammed'in ağzından çıktığından bütün muhaddislerin hemfikir olduğu 17  hadisten biri, "Ya Rab, benim eşyalarımı tapınak vasıtası yapma!..'dır. Şimdi sizin hırka'ya ve diğer eşyalara dualar yapmanız bu hadise karşı değil  midir?"

Bu söz üzerine, gelenlerin hepsi birden yerlerinden fırlarlar ve bir şey söyleyemeden oradan ayrılırlar! Fakat, her ay gelmeyi istedikleri halde bir daha uğramamaları da Kemal Çığ'ın sorusunun yanıtı   olmuştur.

Şimdi ben de bugünkü hocalarımıza soruyorum:
Böyle bir  hadisi biliyor musunuz? Biliyorsanız, neden bir sakal kılı, bir hırka peşine düşenleri ve onlara dua edip onlardan medet umanları uyarmıyorsunuz?  Neden?  Diyerek sözlerini bitiriyor.

Peygamberimiz’in hadis yazımını yasaklaması, Peygamberimiz’in vefatından sonra 4 halife döneminde, yani Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali döneminde de devam etti.

Kuran başı sonu belli bir kaynaktır, oysa hadiste insanlar “Bir tane duydum”, “Bir tane de şu var” diyerek hadisleri çoğaltmışlardır, hadislerin içine çok uydurma girmesinin en büyük sebeplerinden biri hadislerin başı ve sonu belirsiz bir kaynak oluşudur.

Allah’a şükür ki Allah bizi Kuran dışında başka kaynağa muhtaç kılmadı, biz de Allah’ın bu lütfu sayesinde kuran'ı kılavuz edinirsek hurafelerle aldatılmamış olur ve dinimizi doğru yaşarız.

Farkında olarak veya olmayarak bizi eksik, belirsiz ve çelişkili bir dine mensupmuşuz gibi gösterenlerin,dini yalanlarla islamiyete ihaneti Peygamber’e fatura ederek Kuran’ın önüne koyduğu bu uydurmalarla dolu hadisleri atalım ki, Kuran tek başına ortaya çıksın ve çelişkisiz, tastamam dinimizin biricik kaynağı olarak bizi aydınlatsın.

Neticede hepimiz palavralarla büyütülüp bunlara inanmaya alet edildiğimizden soru sorma cesareti gösteremiyoruz, gerçeği bilenler ise dışlanma korkusuyla kabına çekiliyor, sorunun sorulmadığı yerde kutsal değerlerimiz şekil değiştirerek resmileştiriliyor, bu kadar basit işte..


 Tufan Genç

Harakani’nin İran’daki mezar ve türbesinin fotoğrafları için : http://www.naksibendihakkani.com/?page_id=74
Eyüp Sultan türbesinin tarihi gerçeklerini irdeleyen bir yazı :
http://www.odatv.com/n.php?n=hazir-misiniz-gercekle-yuzlesmeye-2905101200

2 yorum:

  1. Bir zaman ben de çok kafa yormuştum bu meseleye, 1,5 yıl araştırdım, yazdım, okudum.
    Sonuçta geldiğim nokta; "Allah hepimizi ıslah etsin!" oldu.
    Selamlarımla;

    YanıtlaSil
  2. Eminim araştırıp yazdığından Ecehan,ama gerim gerim gerinerek müslümanım diye ortalarda gezinen tipler varya,hani Kuran'ın kapağını dahi açmamış kulaktan dolma hurafeleri din sayan,işte onlar için bu yazılar,merak edip okurlar mı diye.. Hiç sanmıyorum okuyacaklarını ama bir umut işte,dediğin gibi netice Allah hepimizi ıslah etsin..

    Selamlar..

    YanıtlaSil