Ne yaptılar onlara ilmek ilmek söktüler yüzlerindeki gülüşleri kestiler yollarını sıktılar ümüklerini kırdılar kollarını kanatlarını her amaçlarında kullanılmak üzere hazır hale getirdiler, burada ekonomik ve siyasi nedenleri yazıp konuyu uzatmak istemiyorum bahsetmek istediğim Şehre göç eden kadınlarımız ve onlara biçilen yaşam şekli, aşağıda yazdıklarım asla bir genelleme değildir toplumun küçük bir kısmı de olsa yaşanan gerçeklerdir.
Göç aynı zamanda kadın için sosyal bir acıdır memleket değişiminden sonra yaşanan kültürel farklılıklar bazen kadına biçilen makus talihi değiştirse d çoğu zaman acı neticelerle sonuçlanır, Şehirlerin yaşam şartı zorludur, aile ve çevre baskısını daha az hissetse de üzerinde Şehrin varoşlarında hep azarlanan aşağılanan kendisine değersiz olduğu hissettirilen ve sevgi ihtiyacı karşılanmadan büyütülendir kadın, ailesinin ve Şehrin kendisine sunduğu hayat tarzıyla televizyonda gördüğü yaşam biçimi arasında sıkışıp kalırlar, kendilerini içine hapsettikleri masumiyet kutusu yavaş yavaş yırtılmaya başlar.
Evet Şehirde yaşamak gerçekten zordur, çoğu çocuk yaşta genç kızlar ve kadınlar hiç bilmedikleri işlerde çalışmak zorunda kalırlar, insanlar yeni giysiler yeni ilişkiler ve kendilerine yeni bir kimlik edinme yarışına girerler, örf ve adetler kafalarda sorgulanmaya başlanır çünkü televizyonlarda gördükleri ve özendikleri o süslü püslü yatakları hiç soğumayan bir ilişkisi bitmeden diğerine atlayan bazı ünlü hemcinslerine kimse kötü demiyordu aksine el üstünde tutuluyorlardı ufak ufak maceralara atılmanın dizilerdeki gibi bir yaşamı düşlemenin ne zararı vardı onlar için, böyle düşündüler.
Sevgiye aç olan kadın savunmasızdır, en ufak bir sevgi gösterisinde tüm dallarını uzatır, bunların çok azı doğru adresi bulsa da büyük bir çoğunluğu aşık olmayı sevgiye eş değer saydığından olsa gerek biti kanlanmış etekli delikanlıların oyuncağı olur, oyuncağı olur diyorum çünkü bu etekli delikanlıların bir çoğu sevginin anlamını dahi bilmeden sahip olma güdüsüyle yaşayan tiplerdir mahallenin veya iş yerindeki genç kızların mahrem görüntülerini internete servis edip şehvetli gözlere meze etmeyi erkeklikten saymaktadır, teknolojinin nimetleri böylesi ilişkilerde büyük bir kolaylık sağlıyor, ekranın arkasına saklanıp yüreğe dokunan güzel sözlerle amaca ulaşmak hiçte zor değil ne yazık ki genç kızlarımız ve kadınlarımız bilerek veya bilmeyerek bu oyunun içinde rol alıyorlar hatta bu durumu alışkanlık haline getirenlerin sayısı hiç de az değil.
Ekonomik şartlar, yanlış tercihler, zorunlu evlilikler göç etmiş kadının demir parmaklıkları gibidir bir zamanlar kendi ektiği sebze ve meyvelerı kendi bahçe ve tarlasından toplayan kadını Şehrin pazarlarında çürük sebze ve meyve toplarken görebilirsiniz sevgisiz saygısız ve ilgisiz bir kocanın elinde görebilirsiniz, hatta bir komşu bir arkadaş tarafından peşkeş çekildiğinde böylesi çaresizlikler kadını yaşadığı varoşlarda her türlü tehlikeye açık hale getiriyor etrafında ahlaki erozyona uğramış komşu, akraba ve esnafın iştahını kabartıyor böylesi durumlar hayatlar kararmış umutlar çalınmış renkler soldurulmuş kimin umurunda, çaresizliğe galip gelen farklılığı yaşama dürtüsü ama farklılığı yaşarken elde olanı da bitirir ve tüketirsiniz, sabah ekranlarında böylesi olayları yıllardır seyretmiyor muyuz.
Küçük yerlerin kanunu büyük olur demiş birileri, bir kadının gerçek manada özgür olması aile eş yada toplum baskısından kaçarak değil kendini savunma ve onlarla mücadeleye hazır olmanın çabası içerisinde olabilmektir, korku ve bastırılmış duygular yerine ekonomik güç ve de bilinçlenmiş bir beyin gerekiyor, kader diyerek teslim olmanın ne yazık ki hiç kimseye bir yararı yoktur...
Gerçekler her zamanki gibi acı veriyor.
YanıtlaSilZorunlu göçler, ekmek davası, şehir ve köy hayatı arasında sıkışıp kalmak...
Ne tam şehre ayak uydurabilmek, nede köylü kalabilmek! Bocaladı insanoğlu bu yüzden ve şaşırdı.
Üereten, emek veren, alın teriyle çalışan emekciyken başkasının kapısında amele oldu.
Köylü! küçük görüldü!!
Şehre geldik diye sevinen kadın şehrin arka yüzünde tıkılıp kaldı. Köydeki hayatının tam aksine daha rezil, daha perişan bir halde hayata tutunmaya çalıştı.
Söyleyecek söz çok değil mi Tufan Bey? yaz yaz bitmeyecek sanki.
Selamlar
Çok haklısın Newbahar,söyleyecek söz çok,ama her şeyi tam açıklığıyla yazamıyoruz işte,şehrin arkasında onlara layık görülen hayatı yaşatıyor birileri,ne kadar katlanacaklar göreceğiz hep beraber.
YanıtlaSilBelki tayinlerimiz nedeniyle çok dolaştığım için yurdu, belki gezdiğim yörelerde güneydoğu ağır bastığı için ve karadenizli olduğum için "köylü" yaşamını yakından tanıma fırsatı bulduğum için derim ki, köylünün bugünki duruma düşmesinde tek etken kendisidir.
YanıtlaSilKöylü erkek, ırgat gibi çalıştıracağı karısı veya karıları olmasa aç kalır. çünki tembeldir. Rahatına düşkündür. Hasat mevsimi veya ürün toplama zamanı haricinde 10 ay kahvede oturup pişpirik oynar nargile içer şehre inip geneleve gider.. Tavuk yetiştirme ve yumurtasından etinden faydalanması her koşulda mümkünken o gider kasabadaki bakkaldan yumurta alır. Güneyin pamuk tarlalarını kuzeyin çay bahçelerini abat eden kadınlardır.. Onlar da bilgisizlik ve hatalarla mücadele edemezler ve kadere boyun eğerler..
O nedenle ben köylünün milletin efendisi olduğu söylemine (söylenme sebebi, zamanı ve söyleyen ulu aklın haricinde) inanmıyorum sevgili tufan. Köylü cahildir ve en korkuncu kendini ahil sanır.. "kork bilmediğini bilmeyenden" demiştir atalarımız.O nedenle, seni beni ve vatanı menfaati ve de rahatı uğruna 5 paraya satar..
Sevgili hocam.bahse konu yazının aslında özü olan erkek tarafına pek girmek istememiştim,benim uslubumu az çok bilirsiniz,sözlerimi sakınmam ve onlar hakkında ki düşüncelerim malesef pek iç açıcı değil.
YanıtlaSilBu gün kadının da,ülkenin de bu çileyi yaşamasının müsebbibini hepimiz biliyoruz,kendi keyfi için evladını mal gibi satan bir zihniyeti ben hangi kelimelerle yazabilirim ki,elbette istisnaları az değil ama bu cehaletin ceremesini çeken koca bir ülke var,ne acıdır ki var...