16 Mayıs 2013

Türk kahvesinde işin "Öz"ü bu..



 
 
Dr. Mehmet  Öz- ki kendisine biz hâlâ Öz demekte ısrarcıyız- doğma büyüme Amerikalı. Öz’ün doktor babası, ta 1955’te Konya’dan ABD’ye göç etmiş. Bugün Dr. Öz, dünyaca ünlü bir kalp cerrahı olmanın ötesinde, sağlıklı yaşam şovuyla reyting rekorları kıran bir televizyon şahsiyeti.
Eğitiminden kültürüne, başarı hikayesinden esprilerine, her şeyiyle bir Amerikalı o. ‘Dr. Öz Show’, bugün bir fenomense, bunu Amerikalı olmasına borçlu. Ancak her sağlık tavsiyesi basınımızda büyük bir iştahla alıntılanan Öz’ün şöhreti, Türkiye sınırları içinde biraz zedelendi. Çünkü programında “Türk kahvesi” değil, “Yunan kahvesi” deyip bir güzel tanıtımını yaptı.

500 yıllık geçmiş
Gezici Türk Kahvesi Evi’nin kurucusu Gizem Şalcıgil White, Öz’e Türk kahvesinin 500 yıllık geçmişini hatırlatmak üzere internette imza kampanyası başlatmış... İşi Türk kahvesini tanıtmak olan, Türk asıllı bir başka Amerikalı’nın hassasiyetini anlıyorum ve hak da veriyorum. Fakat aslen Amerikalılara hitap eden Öz’ün, “Yunan kahvesi” demesinde kötü niyet göremiyorum... Bir kere Amerikalılar, “Türk kahvesi” dese anlamaz. Çünkü Türk kahvesi ABD’de bilinmez, pişirilmez. Öz’ün bile Yunan kahvesi diye içtiğine eminim. Buna karşılık Yunan göçmenlerin, Ege’nin yeme-içme kültürünü sahiplendikleri gibi kahveyi de tanıtmayı bizden kat kat daha iyi becerdikleri ortada. Kaldı ki aslen Türk diye, Mehmet Öz’ün Türkiye’yi tanıtma  mecburiyeti var mı, bu da ayrıca tartışılır. Yapsaydı hoş olurdu ama işte, köklerinden bu kadar uzak.

‘I-run’ da gitti gidiyor
Doktor Öz’e kızıp haddini bildireceğimize, neden dünyaya kendi mutfağımızı, kültürümüzü daha iyi tanıtamadığımızı düşünsek ya... Dünya Çin, Hint veya Yunan mutfağı dediğinizde ne olduğunu bilir. Türk mutfağıysa hâlâ  döner kebaptan ibaret sanılıyor. Belki  lokumu, baklavayı öğrenmiştir ecnebiler. Haricinde Osmanlı mutfağının zenginliğinden, birbirinden leziz mezelerden, zeytinyağlılardan, çorba, tatlı, pilav ve et yemeklerinden dünya bihaber...
Neden? Çünkü göçmenlerimizin pek azı, kendi kültürlerine sahip çıkmayı başardı. Kendi evinde pişirdiği tadı neden başkalarına tattırmak istemedi, buna   çaba harcamadı? Muamma...
Son 10 yıldır yeme-içme turizmi ve sağlıklı yaşam müthiş değer kazandı. Fakat biz uyanmadık, geç kaldık... Şimdi de rakı sofrasını aşağılayan, Anadolu kültürünün zenginliğini anlayamayan, bu topraklardan şarabın çıkmasının kıymetini kavrayamayan mantaliteyle pek ümit vaat etmiyoruz.
Hızlı kalkınmaya enerjimizi vermişken, milli içkimiz ayran da yakında  ‘başka milletlerin’ markası olarak lanse edilirse şaşırmayın. İşin ‘Öz’ü bu!

KISA KAHVE KÜLTÜRÜ
- Kahvenin anavatanı Etiyopya. 8’inci yüzyılda kızartılan ve ezilen kahve meyvelerinin, yağla kavrulup tuzlanarak yendiği söylenir.
- İlk kez 15’inci yüzyılın sonunda, Yemen’de sufi tarikatlarının müritleri kahveyi sıvı olarak içmiş. “Kahve Yemen’den gelir” deyimi bundan.
- Kahve çekirdeğinden yapılan bu yeni içecek, din bilgini sufi Muham-med ez-Zebhani’ye dayandırılır. -
Kahve alışkanlığı, hac yolları boyunca dervişler ve hacılar tarafından gündelik hayata sokuldu.
- Arapça’daki kahva, Türkçe kahve, Avrupa dillerine de cafe, coffee olarak geçti. Osmanlı Sarayı’na girişi, kesin olmasa da ya I. Selim ya da Kanuni zamanında.
- İstanbul’da ilk kahvehanenin açıldığı tarih, 1551. Osmanlı’nın buluşu, kahveyi güğüm ve cezvelerde pişirmek...
- Avrupa’ya resmen tanıtılma tarihiyse 1664: Kahve, ilk kez  XIV. Louis’nin sarayında içildi.
Kaynak: ‘Telvenin İzinde, Kahve ve Kahvehane Kültürü’-Kadir Şen


Mehveş Evin

2 yorum:

  1. Bizi vurmak için dışarıya ihtiyacımız yok ki, biz bize yeteriz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Doğru söze ne denir Mehmet Bilgehan bey..

      Sil