Oyunun baş karakteri “dönek” gazeteci Güven İnan’a gönderdikleri mektupla,kalemini ve insanlığını satanlara ekmeğini yedikleri bu topraklara ihanet içinde olanlara ince mesajlar vardı.
"Sevgili Güven İnan kardeşim” diye başlayan mektubun devamı şöyle:
“Her şeye rağmen sana “kardeşim” diye seslenmek geldi içimizden. İki nedenle; birincisi düşmanlık bize yakışmaz, ikincisi sana öfkelenecek, kızacak kadar değer vermek fazla olur. Bu mektubu açacak cesaretin kaldı mı; onu da bilemiyoruz. Çünkü insan cesaretini yitirdi mi bunun azı çoğu olmaz. Baştaki ‘C’ harfi düşer, arta kalanı sen çok iyi bilirsin, biz bilmeyiz. Bedenlerimiz hücrelere kapatılabilir ama beynimiz hiçbir zaman tatmadı o duyguyu, tatmayacak da.
Sevgili Güven,
Daha ilk döneklik işaretleri vermeye başladığında seni uyarmaya çalışmıştık. ‘Aman ilkelerinden ödün verme, kalemini satma, bu işler böyle başlar’ demiştik. Sen de ‘bir iki konuda farklı düşündük diye hemen dönek damgası vurmaya kalkmayın; hem bir kere dönmekten bir şey çıkmaz’ demiştin. Bak nerelere geldin. Sonunda kalemini de özelleştirdin. İsteyene mevsimlik kiraya veriyorsun. Bu seferki kiracıların biraz zorlu görünüyor.
Her neyse… İnsan herkesten kaçar ama kendinden kaçamaz. Umarım bir gün kendinle gerçekten yüzleşirsin. Bunda ne ölçüde başarılı olursun bilemiyoruz. Çünkü yüzleşmek için de yüz gerek. Eğer birazcık kaldıysa yapabilirsin, hatta bu mektubu açabilirsin.
Hiç kalmadıysa…
Diyeceğimiz ne olabilir ki!
Seni zaman zaman ekranda görüyoruz. O, fikirleri kendine aitmiş gibi söylemeye çalışman eskisi gibi eğlendirmiyor da. Hüzünlendiriyor.
Dur, hemen, ‘demek ki hala etkiliyim’ diye kendine pay çıkarma. Hüznümüz, ülkemizin geldiği noktanın ekrana yansımasından.
Hani mesleğin ilk yıllarında senin de olmak istediğin Uğur Mumcu’nun sık kullandığı bir söz vardı; korkak bin kez ölür, cesur bir kez. Senin yüzüne bakıp günde kaç kez öldüğünü tahmin etmek zor değil.
Bizi sorarsan tek tek hücrelerdeyiz. Hücrenin en geniş yeri 10 karış! Penceresinde, her biri 10’ar santimetrekarelik 80 demir parmaklık var. Oradan başımızı kaldırıp baktık mı, gökyüzünü görüyoruz. Hücremizin yüksekliği işte o kadar. Başımız hep dik olduğu için de gökyüzü hep karşımızda! O, bizim ufkumuzu ve gelecek umutlarımızı da tarif ediyor. Şunu çok iyi biliyoruz ki bugünlerden yarınlara bir direnenler, bir de direnenlere gönül verenler kalacak.
Sevgili Güven,
Şu anda tam olarak nereye doğru döndüğünü bilmediğimiz için etrafında kim olduğunu bilmiyoruz, yine de bizden selam söyle! Bizim gerçek anlamda bulunduğumuz yeri merak ediyorsan, bu mektubun okunduğu yere gel, tam karşıya bak! Yüzlerce aydınlık yüzlü insanı göreceksin! İşte, onların göğüslerinin sol kısmının hemen altındayız. Orası özgürlüktür bize… Gelecek güzel günlere olan sarsılmaz inancımızla
Selamlar, Sevgiler…
TUNCAY ÖZKAN-MUSTAFA BALBAY