28 Aralık 2010

Önce türban taktılar sonra metres yaptılar.


Yoksulun onuruyla oynayacak kadar şerefsiz olduğunuzu biliyorduk ama yoksulun namusun da gözünüz olduğunu yeni öğrendik, ama şaşmıyorum sizin gibilere, sizler mahallenin namus bekçiliğine soyunan namussuzlar değil miydiniz zaten, elleriniz kirli sizin yüzleriniz kirli, yürekleriniz ruhlarınız sofralarınız kirli, bundan dolayıdır birbirinize kefil olmanız.

Özellikle büyük şehirlerde, belediye,kaymakamlık ve valiliklerde yardım konusuyla ilgili birimlerin içerisinde salyaları akarak pusuya yatmış ahlaksızlar var, Kayseri belediyesinde kömür verdikleri ailelerin karılarına kızlarına tecavüz eden adi  namussuzlardan bahsetmiyorum, kömür yardımı alan özürlü kadının iki kızını birden otele kapatan şerefsizlerden bahsetmiyorum onları zaten bütün Türkiye öğrendi.

Yardıma muhtaç kadın kimlik bilgileri ile müracaat eder bu kurumlara, bazan da mahalledeki iş birlikçiler tarafından bizzat götürülür yardım vaat edilerek, normalde kontrol edilmesi gereken o kadının gerçekten yardıma muhtaç olup olmadığıdır, ama gelin görün ki bazı şerefsizler tarafından bakılan sadece o kadının kendi pis amaçlarına uygun olup olmadığıdır.

Yardım ediliyor devletin parasıyla, ama arkasından pis istekler gelmeye başlıyor, inanın bunların sayısı hiç az değil,bunlara teslim olan kadınlarda var direnenlerde, yardımı kesmekle tehdit ediyorlar, mahallede dedikodu yaymakla tehdit ediyorlar, hatta bazı görüntülerini yayımlamakla tehdit ediyorlar, öyle ileri gidenleri var ki elde ettikleri kadınların çocuk yaşlarında ki kızlarına musallat oluyorlar.

Bu namussuzların hepsi bir birinden haberdar sanki organize bir çete gibi çalışıyorlar, belediyeden yardım alan bir kadına kaymakamlık görevlisi bir başkasından gelen telefon mesajına bakın, "çayır biçiyorum çayır yanıyorum cayır cayır, o kiraz dudaklardan birazda bana ayır" sözde muhafazakar görünen bu şerefsizler gecenin bir yarısı böylesi adice mesaj atabiliyor pastadan pay kapabilirim umuduyla, bu zincir birbirine eklenerek uzayıp gidiyor.

Hepiniz bilirsiniz mahallelerde toplantılar yapılır bazı evlerde kapalı hanımlar tarafından, inançları için okuyanları ayrı tutuyorum, ama sırf bu amaç için yapılanlar var, etrafta dini bütün sanılan ama aslında hurafeden başka bir sermayesi olmayan genellikle çarşafa bürünmüş bu rezil "hacı analar" dünyadan bir haber yaşayan kadın ve kızlarımızı birilerine metres etmek için zemin hazırlamakla görevlidir, tabi ki bu işi yüklüce bir para karşılığında yapıyorlar Allahtan korkmadan,kuldan utanmadan.

Şimdi ekranlarda utanmadan boy gösteren siyasilere sesleniyorum bu şerefsizlerin dosyaları neden hasır altı edilir, neden bu kepazelikler kamu oyundan gizlenir, eğer ki birazcık namus haysiyet sahibi iseniz ve o yürek var ise aciz bedenlerinizde açıklayın, Toki konutlarında bu şerefsizlerin kaçar tane dairesi olduğunu açıklayın ve bu dairelerde başlarına türban geçirilerek metres edilen kadınları açıklayın, Yoksa onlara da mı kefilsiniz tıpkı diğerleri gibi...


(Bu kurumlardaki namuslu insanları tenzih ederim,ama onlarda bu kepazelikle mücadele etmek zorunda.)

Tufan genç

12 Aralık 2010

Kaç koldan vuruluyoruz...


ÜNLÜ RUS FİZYOLOG PAVLOV, KÖPEKLERİNE ET VERİRKEN ZİL ÇALINCA VE BUNU ÇOK KEZ TEKRARLAYINCA, ZİL SESİNİ İŞİTTİĞİNDE ET GÖRMEDEN DE HAYVANIN SALYASI AKMAYA BAŞLAR.

BU, "ŞARTLI REFLEKS"TİR..

HAYVANIN "TABİATINDA OLMAYAN" BIR UYARAN (ZİL SESİ), ONU "TABİATINDA OLAN" ETİ GÖRMÜŞ GİBİ HEYECANLANDIRMAKTAD IR.

EĞER SÜREKLİ OLARAK ZİL ÇALAR AMA HİÇ ET GÖSTERMEZSENİZ, BİR SÜRE SONRA ŞARTLI REFLEKS SÖNER.

DEVAMIN SAĞLANMASI İÇİN ARADA BİR ET GÖSTERİLEREK REFLEKS PEKİŞTİRİLMELİDİR.

HİÇBİRİMİZ DÜNYAYA TÜRK, MEKSİKALI, SÜNNİ VEYA KATOLİK OLARAK GELMEYİZ.

BUNLAR BİZE ÖĞRETİLEN DEĞERLER, BİR BAŞKA DEYİŞLE, ŞARTLI REFLEKSLERDİR.

EĞER PEKİŞTİRİLMEZLERSE, ZAMANLA SÖNERLER.

BIR GÜN PAVLOV'UN ENSTİTÜSÜNÜ SU BASAR. KÖPEKLERİN BIR KISMI BOĞULUR, BIR KISMI DA GÜNLERCE KORKUYLA TİTREŞİR ÇÜNKÜ ÖLÜMDEN ZOR KURTULMUŞLARDIR.

KURTARILABİLENLER TEKRAR ENSTİTÜYE TOPLANIR. PAVLOV ZİL ÇALAR, KÖPEKLERDE TIK YOKTUR.

ŞU MÜTHİŞ SONUCA VARIR PAVLOV:

AĞIR TRAVMALAR, ŞARTLI REFLEKSLERİ ORTADAN KALDIRMAKTADIR.

HAYVAN EN DOĞAL, EN İLKEL DURUMUNA GERI DÖNMEKTEDİR.

BIR YANDAN HER GÜN GÜNEYDOĞU ŞEHİTLERİ İÇİN "KANLARI YERDE KALMAYACAK" DENMESİNE RAĞMEN KANLARIN SÜREKLİ "YERDE KALMASI", BİR YANDAN "ERGENEKON" DENİLEREK BÜYÜK BİR ÇOĞUNLUĞUNUN TEK SUÇU "ATATÜRK'Ü SEVMEK" OLAN İNSANLARIN SABAHA KARŞI EVLERİNDEN ALINARAK HAPSE ATILMALARI, BİR YANDAN ARABA YAKIP POLİSE TAŞ ATARAK GELİŞEN ETNİK KALKIŞMALARI

HEPSİNİ TOPLARSANIZ, TEMEL GÜVENLİK DUYGUSUNUN ARTIK ZATEN ORTADAN KALKTIĞINI GÖRÜRSÜNÜZ.

PAVLOV'UN KÖPEKLERİNDEKİ GİBİ, AĞIR TRAVMALARLA BİZİM DE ŞARTLI REFLEKSLERİMİZ (MİLLİ DUYGULARIMIZ VE TEPKİLERİMİZ) KIRILIYOR.

EMPERYALISTLER SİNSİ SAVAŞLARINDA PSIKOLOJI BİLİMİNİ KULLANIRLAR.

KISACASI, MILLI DUYGUNUN YOK EDILMESIDIR ETNIK PSİKİYATRİNİN GÖREVI.

BIR ULUSUN ULUSAL BİLİNCİNİ, ULUSAL DUYGUSUNU VE REFLEKSLERİNİ NASIL YOK EDERSİNİZ ?

BUNUN DENENMİŞ, SINANMIŞ BİR YÖNTEMİ VARDIR:

"O ULUSUN TARİHSEL VARLIĞINI SORGULAMAYA AÇARSINIZ".

YANİ O ULUSUN TARİHİNİ YENİDEN TARTIŞIRSINIZ.

TÜRKLER ATATÜRK'Ü ÇOK MU YÜCELTİYORLAR ?

ONLARA ATATÜRK'ÜN NE KADAR SIRADAN BİRİSİ OLDUĞUNU GÖSTERMELİSİNİZ.

FARKINDAYSANIZ SON ON YILDIR TAM DA BÖYLESİ BİR DÖNEMDEN GEÇİYORUZ.

"DEMOKRATLIK" , "TARTIŞMA KÜLTÜRÜ" ADINA NEYİ TARTIŞIYORUZ VE BİZDEN NEYİ KABUL ETMEMİZ İSTENİYOR ?

DİYORLAR Kİ, "SİZ SOYKIRIMCI BIR MİLLETSİNİZ ! ERMENİLERE SOYKIRIM UYGULADINIZ ..."

BİZ DİYORUZ Kİ, "HAYIR, UYGULAMADIK !"

O ZAMAN DENİYOR Kİ: "TAMAM, MADEM UYGULAMADINIZ, BUNU TARTIŞALIM, ÖYLE SONUCA VARALIM".

SİZE MANTIKLI GELİYOR, "NASILSA SUÇLU DEĞİLİZ, TARTIŞMADAN GALİP AYRILIRIZ" DİYORSUNUZ.

AMA TARTIŞMA MASASI KURULDUĞUNDA EŞİT BİR TARTIŞMA ŞANSI OLMADIĞINI GÖRÜYORSUNUZ.

BAKIYORSUNUZ, TÜM TELEVIZYONLAR, GAZETELER, "AYDINLAR" SİZİN ERMENİLERİ KATLETTİĞİNİZİ YAYMAYA BAŞLIYOR.

KANITLARI VAR MI ?  ELBETTE YOK.

"HAYIR" DİYORSUNUZ, "GERÇEKLERI BİR DE BİZ ANLATALIM", AMA ANLATAMIYORSUNUZ ÇÜNKÜ TÜM PROPAGANDA KANALLARI SİZE KAPATILMIŞ DURUMDA.

İŞTE O ZAMAN ANLIYORSUNUZ "TARTIŞMAYA AÇMAK" DENİLEN TUZAĞI.

BU SÜRECİN SONUNDA, ULUSAL GURURU VE HASSASİYETLERI YÜKSEK İNSANLAR BİLE "ACABA" DEMEYE BAŞLIYOR, "ACABA GERÇEKTEN ERMENİLERİ BİZ Mİ KATLETTIK ?".

"ULUSAL BENLİKTE İLK KIRILMA" YAŞANIYOR...

PSİKOLOJİK HARBİN ETKİSİ BÜYÜK BIR HIZLA BU ŞEKİLDE YAYILIYOR.

SIRA KÜRTLERE GELIYOR.

SİZDEN TARTIŞMANIZI İSTİYORLAR.

TARTIŞMA BAŞLIYOR VE YİNE KAYBEDİYORSUNUZ.

BİR DÜŞÜNÜN LÜTFEN, SON DÖNEMDE NELERİ TARTIŞMAYA AÇTIK VE ŞİMDİ NEREDEYİZ:

BUGÜN MISAK-I MİLLİ'Yİ PEK ÖNEMSEMİYORUZ.

KIRMIZI ÇİZGİLERİ UMURSAMIYORUZ.

TÜRK DİLİNİN ÖNEMİ KALMAMIŞ.

BU ÜLKEDE FEDERASYON DA OLABİLİR, ERMENİLERDEN ÖZÜR DE DİLEYEBILIRIZ, KÜRTLERE "BİRAZ" TOPRAK DA VEREBİLİRİZ.

KISACASI, ULUSAL VARLIĞIMIZA AİT HAYATI HER ALANDA KAYBETMİŞ DURUMDAYIZ.


SIRADA NE VAR ?

ATATÜRK VAR ELBETTE...

ÇÜNKÜ ÖNEMLI OLAN, ULUSAL ÖNDERLERİ YOK ETMEK.

O HALDE, ONUN NE KADAR ZALIM BIR DİKTATÖR OLDUĞUNU TARTIŞALIM.

ONUN ZAAFLARINI TARTIŞALIM.

HATTA ONUN ANASINI BİLE TARTIŞALIM.

EVET, EMPERYALİSTLERIN GÜNDEMİNDE BU BİLE VAR.

"TARTIŞIN" DİYORLAR, "BİZ SİZİ ÖNDERİNİZİN ANASINI TARTIŞMAK İSTİYORUZ !"
SONRA SIRA SİZİN ANANIZA GELECEK ELBETTE.

HEPİNİZİNKİNE GELECEK...

İŞTE PSİKOLOJİK HARP BUDUR ..

YILLAR ÖNCESİNDE.

MONDROS İMZALANMIŞ.

DÜŞMAN ASKERLERİ İSTANBUL'A ÇIKARTMA YAPIYOR.

MİLYONLARCA TÜRK, SADECE İZLİYOR !

DEMEK Kİ ÖNEMLI OLAN İLK ADIM, "İŞGALİ İZLETTİREBİLMEK" MİŞ.

AMA AYNI ZAMANDA BIR DE MASA KONUYOR ORTAYA: "TARTIŞACAKSINIZ" ..

TARTIŞMA MASASINDA BİZİM SADRAZAM EFENDİ EMPERYALİSTLERE YALVARIYOR, "BİRAZ ACIYIN" DİYE.

"İZLEYEREK", "TARTIŞARAK" NEREYE VARABİLİRSİNİZ ?

EMPERYALİSTLER ŞU ANDA BEYİNLERİMİZE VE YÜREKLERİMİZE YÜZYILIN ÇIKARTMASINI YAPIYOR.

ÇIKARTMA SÜRERKEN IKI TAVIR VARDIR ALINABİLECEK.

BİRİNCİSİ ŞU:

İSTANBUL'DA IŞGALCILERI KARŞILAYAN VE ONLARDAN "TOKAT YİYEN" BIR OSMANLI PAŞASI OLABİLİRSİNİZ VEYA DOLMABAHÇE'DEN ÇIKARTMAYI İZLEYEN BİR PADİŞAH.

BELKİ DE EVİNİN PERDELERİNİ KAPATAN SIRADAN VE SUSKUN BIR TÜRK.

AMA ASLINDA HEPSI AYNI KAPIYA VE AYNI KİŞİLİĞE ÇIKAR:

"İZLERSİNİZ !"

HER ŞEYİ...

YA DA İLK KURŞUNU ATAN HASAN TAHSİN OLURSUNUZ.

HASAN TAHSİN'E KADAR BU ÜLKEDE DÜŞMANA HİÇ KURŞUN ATILMADIĞINI BILMEK NE KADAR UTANÇ VERİCİDİR ASLINDA.

HASAN TAHSİN'İ NE KADAR TANIYORUZ ?

ONU "HASAN TAHSİN" YAPAN NEDIR ?

"İLK KURŞUN"DAN ÖNCE DE KURŞUN ATMIŞTIR BU KAHRAMAN ADAM.

HASAN TAHSİN AVRUPA'DADIR VE BIR FILME GIDER. FILMDE TÜRKLER AŞAĞILANMAKTADIR.
HASAN TAHSİN BU FİLMİ İZLEMEZ, "ÖNCE İZLEYEYİM, SONRA ELEŞTİREYIM" DEMEZ.

ÇIKARIR SİLAHINI, ATEŞ EDER BEYAZ PERDEYE.

FİLM DE ORADA BİTER !

HASAN TAHSİN'İN İNSANİ VE SIRADAN YANIDIR BU.

HİÇBİR İNSAN KENDİSİNE, ANASINA, BABASINA, MILLETİNE, BAYRAĞINA KÜFRETTİRMEZ.

EN BASİT İNSAN GERÇEĞİDİR BU.

İLKOKULDA BIR ÇOCUĞUN ANASINA KÜFRETMEYE KALKARSANIZ, SİZİNLE "ANASININ DURUMUNU" "TARTIŞMAZ".

BUNUN CEVABI, SURATINIZA YİYECEĞİNİZ BİR YUMRUKTUR.

ÇÜNKÜ ÇOCUĞUN EN İNSANİ VE SIRADAN YANIDIR BU.
ERGENEKON, ERMENİ SORUNU, KÜRT AÇILIMI VE  "MUSTAFA" BELGESELİNİN BAM TELİ "BURASIDIR". ..



PROF. DR. KEREM DOKSAT

PSİKİYATRİST



Bize hazmettirmek istediklerini düşünün,altında yatan gerçekleri düşünün,benim Annem kıymetlidir,tıpkı sizin Anneleriniz gibi,en azından sadece seyretmiyelim,gözümüzü dört açalım,açılım masallarında saçılmayalım,bizleri geçim derdiyle boğuşturup sinsice ülkenin altını oyuyorlar,görelim bunları,görelim artık.

9 Aralık 2010

Şerefsiz kim...


Ben hazmedemiyorum,benim midem o kadar geniş değil..
"Şerefsizlerin ülkesi"
Kim bunu söyleyen?  Ahmet kaya..
Şerefsizlik nasıl bir şey ki?
Benim Vatanıma "Şerefsizlerin ülkesi " diyebilen bir adamı anmak gibi mi?
Mersedes ile viski ile fakir fukara edebiyatı yapmak gibi mi?

Benim midem kaldırmıyor bu iki yüzlülüğü..
"vallahi apo'yu özledik, dostu özledik"
Kim bu lafları eden? Ahmet kaya..
Sazının tellerinde pkk halay çekiyordu Avrupa meydanlarında..
Şerefsizlik nasıl bir şey ki?
Sahnede bağdaş kurup çocuk katili bir ite methiye' ler düzmek gibi mi?
Çocuk yaştaki kürtleri şarkılarla dağa göndermek gibi mi?
Şerefsizlik nasıl bir şey!!

Davete icabet yarışında iktidar ile muhalefet..

Şimdi kim inanacak şehitlere döktüğünüz göz yaşına..
Şimdi kim inanacak Ahmet kaya'yı gerçekten andığınıza..
Hangisi gerçek,hangisi sahte?
Benim anlayamadığım "Şerefsizlik"  bu işte...

6 Aralık 2010

Yerli malı haftası...

12-18 Aralık...

Bence tarhana çorbası ile kutlayın okullarınızda..
Kutlayın,kutlayın ama,önce bir derin,derin düşünün..



Rusya'nın buğdayından yapılan un'a
İsrail tohumların dan üretilen domates'e
Amerikan süt tozundan yapılan yoğurt'a
Renk renk ithal edilen biberlere
Türk malı diyorsanız
Başka söze gerek var mı? yerli malı haftanız kutlu olsun...


2 Aralık 2010

Köylü milletin efendisiydi bir zamanlar...


Öyleydiler köylerinde en azından kendilerinin efendisiydiler, ekiyorlardı biçiyorlardı en azından üretiyorlardı, kendi kendilerine yetmenin mutluluğunu yaşıyorlardı.
Ne yaptılar onlara ilmek ilmek söktüler yüzlerindeki gülüşleri kestiler yollarını sıktılar ümüklerini kırdılar kollarını kanatlarını her amaçlarında kullanılmak üzere hazır hale getirdiler, burada ekonomik ve siyasi  nedenleri yazıp  konuyu uzatmak istemiyorum bahsetmek istediğim Şehre göç eden kadınlarımız ve onlara biçilen yaşam şekli, aşağıda yazdıklarım asla bir genelleme değildir toplumun küçük bir kısmı de olsa yaşanan gerçeklerdir.

Göç aynı zamanda kadın için sosyal bir acıdır memleket değişiminden sonra yaşanan kültürel farklılıklar bazen kadına biçilen makus talihi değiştirse d çoğu zaman acı neticelerle sonuçlanır, Şehirlerin yaşam şartı zorludur, aile ve çevre baskısını daha az hissetse de üzerinde Şehrin varoşlarında hep azarlanan aşağılanan kendisine değersiz olduğu hissettirilen ve sevgi ihtiyacı karşılanmadan büyütülendir kadın, ailesinin ve Şehrin kendisine sunduğu hayat tarzıyla televizyonda gördüğü yaşam biçimi arasında sıkışıp kalırlar, kendilerini içine hapsettikleri masumiyet kutusu yavaş yavaş yırtılmaya başlar.

Evet Şehirde yaşamak gerçekten zordur, çoğu çocuk yaşta genç kızlar ve kadınlar hiç bilmedikleri işlerde çalışmak zorunda kalırlar, insanlar yeni giysiler yeni ilişkiler ve kendilerine yeni bir kimlik edinme yarışına girerler, örf ve adetler kafalarda sorgulanmaya başlanır çünkü televizyonlarda gördükleri ve özendikleri o süslü püslü yatakları hiç soğumayan bir ilişkisi bitmeden diğerine atlayan bazı ünlü hemcinslerine kimse kötü demiyordu aksine el üstünde tutuluyorlardı ufak ufak maceralara atılmanın dizilerdeki gibi bir yaşamı düşlemenin ne zararı vardı onlar için, böyle düşündüler.

Sevgiye aç olan kadın savunmasızdır, en ufak bir sevgi gösterisinde tüm dallarını uzatır, bunların çok azı doğru adresi bulsa da büyük bir çoğunluğu aşık olmayı sevgiye eş değer saydığından olsa gerek biti kanlanmış etekli delikanlıların oyuncağı olur, oyuncağı olur diyorum çünkü bu etekli delikanlıların bir çoğu sevginin anlamını dahi bilmeden sahip olma güdüsüyle yaşayan tiplerdir mahallenin veya iş yerindeki genç kızların mahrem görüntülerini internete servis edip şehvetli gözlere meze etmeyi erkeklikten saymaktadır, teknolojinin nimetleri böylesi ilişkilerde büyük bir kolaylık sağlıyor, ekranın arkasına saklanıp yüreğe dokunan güzel sözlerle amaca ulaşmak hiçte zor değil ne yazık ki genç kızlarımız ve kadınlarımız bilerek veya bilmeyerek bu oyunun içinde rol alıyorlar hatta bu durumu alışkanlık haline getirenlerin sayısı hiç de az değil.

Ekonomik şartlar, yanlış tercihler, zorunlu evlilikler göç etmiş kadının demir parmaklıkları gibidir bir zamanlar kendi ektiği sebze ve meyvelerı kendi bahçe ve tarlasından toplayan kadını Şehrin pazarlarında çürük sebze ve meyve toplarken görebilirsiniz sevgisiz saygısız ve ilgisiz bir kocanın elinde görebilirsiniz, hatta bir komşu  bir arkadaş tarafından peşkeş çekildiğinde böylesi çaresizlikler kadını yaşadığı varoşlarda her türlü tehlikeye açık hale getiriyor etrafında ahlaki erozyona uğramış komşu, akraba ve esnafın iştahını kabartıyor böylesi durumlar hayatlar kararmış umutlar çalınmış renkler soldurulmuş kimin umurunda, çaresizliğe galip gelen farklılığı yaşama dürtüsü ama farklılığı yaşarken elde olanı da bitirir ve tüketirsiniz, sabah ekranlarında böylesi olayları yıllardır seyretmiyor muyuz.

Küçük yerlerin kanunu büyük olur demiş birileri, bir kadının gerçek manada özgür olması aile eş yada toplum baskısından kaçarak değil kendini savunma ve onlarla mücadeleye hazır olmanın çabası içerisinde olabilmektir, korku ve bastırılmış duygular yerine ekonomik güç ve de bilinçlenmiş bir beyin gerekiyor, kader diyerek teslim olmanın ne yazık ki hiç kimseye bir yararı yoktur...